içinde

Kızıma Mektup…

Canım kızım,

Bugün 8 Mayıs 2019. Yani senin 4. doğum günün. Seni heyecanla beklediğimiz günlerin bitişi, kucağımıza alıp; kokunu doya doya çekmeye başladığımız ilk gün. Sanki dünyanın en güzel hediyesi bize verilmiş gibi sana mutlulukla baktığımız gün.

Ben çocukları çok severdim. Hep bir çocuğum olsun istedim. Herkesin gelecek ile ilgili hayalleri olur, bu hayalleri sıraya koyar. İşte benim sıralamamda hep çocuğum olması vardı. Evlilik, güzel bir iş sahibi olmak, iyi para kazanmak vs. gözümde değildi. Varsa yoksa bir çocuğum olsun. Sanki evlenmeden olabilecekmiş gibi.

Üstelik kızım olsun istedim hep. Kız çocukları babaya daha düşkün olur derler ya… Sadece bu değildi tabi düşündüğüm. Kız çocukları her zaman için daha vefalı, ailesine daha bağlı ve yakındır. Nereden mi biliyorum? Erkeğim ya işte oradan!

Bir de içimdeki aktivizm duygularının dışa vurumu oldu hep kız çocuk isteği. Kız çocukları okumamalı, kız çocuğu dediğin evine bakmalı, evinin hanımı olmalı, çocuk doğurmalı… Bana bu sözler hep yanlış geldi. Bunlarla mücadele etmek istedim. Belki de sen bu konuda benim ustalık eserim olacaksın. Kim bilir?

Seni kucağıma aldığım ilk dakika itibariyle büyüdüm ben. O dakikaya kadar hep küçükmüşüm. Hep büyüdüğümü sanmışım. İşte o anda bir şeyler oldu. Korktum! Ya seni büyütemezsem ya yeterince desteği sana sağlayamazsam? Kafamda bunun gibi binlerce soru döndü dolaştı. Sanırım insanı büyüten, karakterini geliştiren bu duygu. O sorumluluk duygusu insanı büyütüyor.

İş yerindeki motivasyonum, trafikte sinirlendiğim insanlar olduğunda hemen arabadan inmemem, sağda solda kavgalara girmemem… Hep senden sonra değişti bunlar. Eskiden çok bir anlamı olmayan canım, senden sonra değerli gelmeye başladı. Babasız büyümen geldi hep gözümün önüne. Sende yaratacağı eksikliği düşündüm, gözümde canlandırdım. Canım acıdı senin yerine. O yüzden hep uzak durdum eskiden gözüm kapalı yürüdüğüm şeylere. Bugün seninle birlikte büyümeye devam ediyorum.

Sen de büyüyeceksin. Bugün birçok şeyden haberdar değilsin. Sana biraz anlatayım. Yeni Türkü diye bir grup var kızım. Biz çocukken dinlerdik. “Biz büyüdük ve kirlendi dünya” derdi. Annemi ve babamı düşünürdüm. Grubun mensupları annem ve babam yaşlarındaydı. Demek ki benim annem ve babamın çocukluğunda dünya daha güzel bir yermiş. Onlar büyüdüğünde kirlenmiş!

Şimdi geriye bakıyorum babacığım; “Biz büyüdük ve kirlendi dünya”. Evet, ben de aynen böyle hissediyorum. Ne kötü bir duyguymuş bu. Kim bilir sen neler hissedeceksin? Sen büyüdüğünde dünya ne kadar kirli olacak?

Bugün dünyanın dört bir yanında savaşlar var. Terör kol geziyor. Dinler üzerinden gerilimler yaşanıyor. Bizim ülkemiz mi? Burası dünyadan da karışık. Sen günlük hayatına, okuluna devam ederken biz büyükler ne kadar çok hayal kırıklığı yaşıyoruz. Çünkü burası hayal kırıklıklarının ülkesi kızım. Burada kavga tarihle yaşıt. Kavga etmeden geçirilen bir tek gün bile yok!

Senin tek derdin oyuncak alabilmek. Yeni kıyafetler seçmek. Benim ve annenin derdi ise sana bu minik imkanların yanında çok daha büyük imkanlar sağlayabilmek. Bunun için canımız çıkana kadar çalışıyoruz. “Çalışmayana ekmek yok!” diye kandırmışlar bizi kızım. Hayatımızın 25 yılını okul ve eğitim diyerek çalmışlar. Sonuçta hiçbir şey öğretmemişler. Hep ezberletmişler. Sonunda elimizde diploma dedikleri bir kâğıt parçası ve gelecek için umut kaldı.

Büyük bir heyecanla iş hayatına atıldık. Sanki her şey çok güzel olacakmış gibi. Ama daha ilk günlerden anladık, elimize tutuşturdukları o kâğıt parçasının hiçbir önemi yok. Birileri bir şeyleri yönetiyor. Sen de o düzene uyuyorsun. O kişi senden daha mı iyi biliyor? Daha mı tecrübeli? Bunların hiçbir önemi yok. O artık senin üstün.

Bu alt üst meselesine de hep sinir oluyorum be babacığım. Neye göre alt? Neye göre üst? Benim bununla mücadele edecek gücüm yok. Ama sen et kızım! Eşitlikten yana ol, demokrasi nedir iyi bil; liyakat öncelikli olsun senin için.

Bu sistemde ya olacaksın ya da bırakıp gideceksin. Bak şimdi yine Yeni Türkü çınlıyor fonda; “Ya dışındasın çemberin ya da içinde yer alacaksın. Kendin içindeyken, kafan dışındaysa…” diye devam ediyor. Çemberin dışında olmak bu kültürde pek makul kabul edilmez kızım. Çemberin dışında olanlar pek sevilmez. Biz batının icatlarına, dünyayı yönetme gücüne, ekonomik refahına bakar; iç geçiririz. Ancak bütün bu gelişmişliği çemberin dışında düşünebilenlerin sağladığını bir türlü kabul etmeyiz.

Sen çemberin içinde olma kızım. Eğer imkânın olursa bu kültürden uzaklaş. Çemberin dışında kalabilenleri kutsayan kültürlere doğru yelken aç. Eleştir, farklı düşün, şüpheci yaklaş ve başarıyı yakala. Bak bu dediklerimi bu ülkede yaparsan seni hiç sevmezler!

Mesela bu topraklar ailelerin güzel şeyleri öğrettiği, ancak gerçek hayatta o güzel şeyleri uygularsan sevilmediğin topraklar. Mesela her aile evladına; “yalan söyleme yavrum” der. Ama iş hayatına girdiğinde görürsün ki yalakalık yapmak için yalan söyleyenler daha hızlı yükselir. Bir süre sonra sen kendi içinde çelişki yaşarsın. Hangisi doğru? Hangisi yanlış? Sakın bu çelişkiyi sen yaşama. Doğru öğrendiğin her şeyin peşinden git. Asla eğilip bükülme. Bulunduğun kap sana uymuyorsa yeni bir kap bul. Ya da kendi kabını kendin yap. Az kazan ama kimsenin önünde eğilme!

Sakın, benim ya da annenin dini inancını kendine şart olarak benimseme. Eğer öyle yaparsan bilmeden inandığın bir şeyin peşinden gidersin. En büyük cehalettir bu kızım. Oku, sorgula, soru sor, araştır ve kendi inanç sistemini kur. Öyle yaptığın zaman dinini gerçekten yaşarsın. Yoksa hep fasa fiso. Öyle zaten şu anda bu dünya. Herkes bir şeylere inanıyor. Ama inandığı şeyin ne olduğunu bilmiyor! Sen öyle olma!

Siyasi konulara çok takılma kızım. He pi topu 1 tane seçme ve seçilme hakkın var. Sana bu mektupta verdiğim öğütlere uyarsan zaten seçilme şansın olmaz. Seçilebilenler hep çemberin içerisindekilerdir kızım. Dışındakiler hiç sevilmez! Seçme hakkını kendi iradenle kullan. Annemin ya da babamın partisi, filanca cemaatin desteklediği, falan dernekte aldığımız karar vs. deme. Siyasi seçimlerin hep kendi kararların olsun. Doğrusu da yanlışı da senin olsun.

Rasyonel ol kızım. Duygularını tabi ki dinle. Ama kararlarını rasyonel doğrularla al. Genellikle bir siyasi partiye, ideolojiye, dini gruba vb. yerlere mensup olanlar rasyonel kararlar alamazlar. Beyin devreden çıkar, duygular devreye girer. Senin yerine başkaları karar alır. Sana da bu kararı uygulamak düşer. Bunlardan hiçbirine bulaşma demiyorum. Karar senin kararın. Hayatta her şey deneme yanılma. Körü körüne bağlanma kızım. Eğer kararlarını kendin alamayacaksan aldığın kararların ne anlamı var?

Rasyonel olduğun zaman gerçekleri göreceksin. Hem doğruları hem yanlışları… Bunları söylediğin zaman seni yine dışlayacaklar. Yine çemberin dışında olacaksın. Çünkü onlar duygularıyla düşünürler kızım. Sen çizgini hiç bozma. En kötü zamanlarda rasyonel düşünebilenler kurtarır her şeyi.

Çok oku kızım! Eline ne geçerse oku. Sakın kendini kalıpların arasına sıkıştırma. Basılı iyidir, elektronik kötüdür, dergiler öldü, gazeteler bitti… Bunların hepsi boş tartışma. Bilgi neredeyse değerlidir. Bitmek tükenmek bilmeyen bir bilgi açlığın olsun. O açlığı kapatmak için mücadele ver. 34 yaşımdayım hala daha bilgiye deliler gibi açım. Kendime bakıyorum; bilmediklerim bildiklerimin yüzlerce katı!

Sakın tek türden kitaplara mahkûm olma. Sakın ben kendi görüşümü okurum, diğerleri tu kaka deme! Doğru bilginin formülü; “Tez + Antitez = Sentez “şeklindedir kızım. Senteze ulaşmayan her bilgi sağlıksızdır. Bir görüşü okudun ve inandın mı? Bir de karşı görüşe bak bakalım! Ondan sonra ver kararını.

34 yıllık hayatımda sadece teze inanıp sonunda felaketlere gark olan o kadar insanla karşılaştım ki! Senteze ulaşan rasyonelleşir. Rasyonel olan gerçekleri görür. Gerçekleri anlattığı zaman kabul görmese de bir gün elbette sözleri anlaşılır. Sen de asla rasyonellik yolundan dönme!

İnandığın değerlere, ülkene ve yaşadığın şehre en büyük hizmet önce kendini yetiştirmektir. Cehaletin hiçbir değere katkısı yoktur. Eğer bir çocuğun olursa ikinci hizmetin de onu iyi yetiştirmek. Sonra çevrene faydan dokunmalı! Kendini ve çocuklarını yetiştirememiş bir insanın çevreye katkısının ne kadar anlamı olabilir ki? Hizmet önce kendi kapının önünden başlamalı!

Çok hata yap kızım! Çok defa başarısız ol! Evet yanlış duymuyorsun. Çok fazla hata yapmalısın. Ne kadar çok hata yaparsan o kadar çok öğreneceksin. Sakın korkma. Hata yaptım diye üzülme. Sana tek söyleyebileceğim; aynı hatayı tekrar tekrar yapma! Hatalarından öğren ve yoluna devam et. Ben hatalarımı yazmaya kalksam ciltlerce ansiklopedi olurdu. Hata yapmadan bulunduğu konuma ulaşmış hiç kimse yok! Mükemmellik, kusursuzluk, üstünlük gibi kavramlar birer palavra. Sakın bu kelimelerin büyüsüne kapılma!

Sana öğütlerim için sayfalar yetmez. Cümleler bitmez. Sürekli öğüt veren büyükler konumuna da düşmek istemem. Umarım gün gelir, bu mektubu okuma fırsatın olur. O zaman söylediklerimi aklının bir köşesine yaz. O gün anlamasan da bir gün ne kadar haklı olduğumu anlarsın!

Ben nereden mi biliyorum bunları? Annem ve babamın söylediği her şeyi bir kulağımdan girip ötekinden çıkardı. Şimdi ne kadar doğru söylediklerini anlıyorum. Ünlü bir söz vardır; “Baba olunca anlarsın!” ya da “Anne olunca anlarsın!” Aynen öyle kızım. Birçok şeyi baba olunca anladım. Sen de bir gün beni anlayacaksın.

Şunu unutma; hayatta hangi yolu tercih edersen et sevgiden başka doğruluk yok. İnsanları sev. Hayvanları sev. Bitkileri sev. Saygı duyulması gereken her şeye saygı duy. Ben ve annen seni çok seviyoruz. Her zaman da seveceğiz. Bizim için güç sana olan sevgimiz.

Doğum günün kutlu olsun.

Mehmet Ortaç
08.05.2019
İstanbul

Yazar Mehmet Ortaç

Dijital Pazarlama Uzmanı

https://mehmetortac.com/

Bir yanıt yazın

Topuklu Ayakkabı Giyen Erkeklerin Merak Edilen Tarihi

Bilinçaltımızın Kendine Has Özellikleri