içinde

Hayat Dediğin Bir Tiyatro Sahnesi

Gözlerimi açıyorum, hafif buğulu yavaş yavaş netleşiyor görüntü… Kocaman bir amfi tiyatro burası. Etraf ıssız, soğuk. Kimseler yok. Ayağa kalkıyorum, izleyiciler yavaşça yerini alıyor. Zihnim aydınlanıyor hafiften. Oyun zamanı gelmiş olmalı. Gösteri başlasın diye fısıldıyor biri kulağıma, irkiliyorum. Rolüm neydi ki benim… Özgün bir pandomim mi , bilemedim. Adapte olmak zor. Ağzımı açıyorum çığlığa benzer bir ses çıkıyor, akustik güzel dalga dalga yayılıyor çığlığım. Alışıyorum yavaş yavaş, bir monolog olmalı bu. Şaşkın bakışlar üzerimde toplanıyor. Nerden başlamalıyım, ne söylemeliyim. En güzeli akışına bırakmak. Keyif veriyor bir süre sonra; ben seyirciye seyirci bana alışıyor. Arada alkışlar kopuyor, sonra bir sessizlik oluyor, bazıları kınayan gözlerle bakıyor, fısıldaşmalar başlıyor. Ardından bir alkış kıyamet daha. Rolümü iyi kıvırıyorum sanırım. Mutlu bir insanı canlandırmak kolay değil hele ki mutsuzken. Kendini sadece insanların mutluluğuna adamış, kendi mutluluğunu hiçe saymışken… Sonra hatırlıyorum neler olduğunu; sahnede nasıl boğulduğumu, gözlerindeki ışığı canlandırmak için birilerinin kendi ışığımdan vazgeçişimi. Sessiz çığlıklarımı, aldanışlarımı. Yanımda olanları, arkasına bakmadan gidenleri, giderken benden götürdüklerini hatırlıyorum. Yine boğulacakmışım gibi oluyor. Gözlerim doluyor, ışıklar kapanıyor; beni kemiren alkış sesleri yükseliyor, perde kapanıyor…

Ben nerdeyim peki, bu oyunun neresinde, iç muhasebeme dalıyorum. Çoktan eksiye düşmüş duygularım var, toparlayamıyorum. Başkaları için yaşarken dağıttığım benliğim kayboluyor. Parça parça yitip gidiyor. Eksik olan bir şey var tamamlayamıyorum. Gözlerim kapanıyor; hissiz soğuk bir uyku hali bu. Etrafta ağlayanlar var sarılıyorlar bana, kıpırdanıyorum. Kafam sert bir şeye çarpıyor hareket edemiyorum. Kalabalıkta annemi görüyorum; koluna girmiş kardeşim, babam. Neden ağlıyorlar? Alkışlar nerde, dualar mı okunuyor? Bir kıpırdanma oldu beni omuzlarına aldılar. Bilirler; severim çocukça oyunları. Yine çığlık kıyamet, neden kimse gülmüyor. Neyse; indiriyorlar omuzlarından beni. Burası neresi bir çukur mu… O da ne… Birileri toprak atıyor üzerime. Tüm sevdiklerim burada siyahlara bürünmüş başımda bekliyorlar. Topraktan göremiyorum bir süre onları. Bu oyunu sevmedim. Korkudan gözlerimi kapatıyorum, neler oluyor…

Gözlerimi açıyorum. Hafif buğulu yavaş yavaş netleşiyor görüntü. Kocaman bir anfi tiyatro burası. Etraf ıssız, soğuk. Kimseler yok. Gösteri bitti diye fısıldıyor kulağıma biri. Gülüyorum, tutamıyorum kendimi bir kahkaha patlatıyorum.Olur mu diyorum sahnelenmemiş nice oyunlarım var benim. Çok geç diye fısıldıyor kulağıma esrarengiz adam, çok geç…

Ne yazık ki sonunda anlıyorum. Gönül sandığımdaki keşkelerle artık yaşamıyorum…

Yazar Eda ERDOĞAN

Herkesin gökyüzü kendi içindedir.

2 Yorum

Yorum Bırakın
  1. çok ürperdim okurken ve çok etkilendim..yazının sonuna geldiğimde güzlerimden bikaç damla yaş gelmiş farkında değilim..hüzünlü bir o kadar da mükemmel bir yazı..duygularınıza sağlık

Bir cevap yazın

niye-mutsuzum

Niye Mutsuzum Diyenler İçin İşte 5 Sebep

çocuk ve dayak

Dayak Ve Çocuk