Kırmızı pabuçlar, lacivert çizgili beyaz bir elbise… Tek odalı bir evde sıra sıra yere serilen yatakların tam ortasında annemin koynunda, heyecanla sabahı bekliyordum. Bayram sabahını… Yeni olmadığını bildiğim; ama kimden geldiğini de sormadığım o kırmızı pabuçlar ile elbiseyi giymek için can atıyordum. Yaka kısımlarında dümen motifleri olan hatta bir de denizci şapkası olan bir elbiseydi. Gökyüzü masmaviydi. Çok heyecanlıydım, hiç tanımaya fırsatı bulamadığım anneannemin evinde toplanmıştı herkes. Tüm hatırladığım kuzenlerim, teyzelerim oradaydı. Yaşım kaçtı hatırlamıyorum; ancak okullu değildim henüz.
Akide şekerleri vardı, “cıncık şekerler” derlerdi bizimkiler. Büyükler konuşmaya dalarken içerden gizli gizli aşırırdık. Atletlerimiz sırtımızda defalarca ıslanıp kururdu oynamaktan. Yorulmak nedir bilmezdik; akşam yemeğine kadar sokakta o kırmızı pabuçların hakkını verirdim. Çocuktuk işte, mavi gökyüzü altında annelerimizin tek endişesi üşütüp hasta olmamızdı; bazen de yağmurlu bir günde ıslanmamızdı. Hemen yanı başımda oyun oynayan kızıma bakarken benim de en büyük endişemin bu olduğunu görüyorum.
Onu kaybetmek… Burada bir düşünelim mi?
Bir anne düşünün ki dumana boğulmuş gri gökyüzünden yavrusunun üzerine bombalar yağıyor. Bir anne düşünün ki bayram sabahına bembeyaz bir elbise; bembeyaz bir gömlek giydirebilmeyi umut ettiği çocuğuna kefen giydiriyor. Hangi anne baba yüreğine sığar ki bu acı. 10 basamaklı bir merdiveni çıkmaya üşendiği için kucağımıza aldığımız evlatlar da var bu dünyada; bir kurşuna denk gelmesin diye kucağımıza sakladığımız evlatlar da… Babası sabah işe giderken gitme diye ağlayan çocuklar da var; babasının cansız bedenini toprağa verirken ağlayan çocuklar da… Ben bu oyuncağı beğenmedim deyip küsen çocuklar da var, boş mermi kovanlarından oyuncak yapan çocuklar da…
Adil değil dünya biliyoruz; ama çocuklar… Daha mavi bir gökyüzü altında oynamamış, hayatı daha hiç tanımamış, dünyayı sadece bir savaş meydanı olarak bilmiş, görmüş, öğrenmiş çocuklar da yaşamış sayılacak mı? Allah affetsin; bazen bu kadar beddua bu kadar dua niye Rabbimize ulaşmıyor diye düşünüyorum. Niye son bulmuyor bu katliam? “14 çocuk şehit oldu.” haberindeki 14 sadece bir sayı mı? 14 can, canını kaybetmiş 14 anne, canını kaybetmiş 14 baba, kardeş, ağabey, abla…
Çocukların katline sessiz kalabilen, sistemi yöneten ve hep daha fazla daha fazla isteyen bir güruhun olduğu dünyada artık sadece İsrafil Aleyhisselam’ın Sur’a üflemesini beklemeliyiz.
Çocuğunuz yarına hazırladığınız çikolata, şeker tabağını mı tırtıklıyor; bırakın tırtıklasın, bırakın bir tane de Filistin’de küçücük bedenine çikolata yerine bomba parçaları giren kardeşi için yesin.