Sabah sabah yaz sıcak ramazan derken telefonuma gelen bir uyarı beni uyandırdı. Yazı yazmalıydım nitekim benim için çok değerli bir dostum benden blogu için yazı istemişti. Bir süre ne ile ilgili yazacağımı düşündükten sonra birden gözlerim parladı madem ki bu yazı bir dost isteği ile yazılacaktı dostlukla ilgili yazmak güzel bir fikir olmaz mıydı??? Derken düşünceye daldım. Hayatıma giren insanları düşündüm hangileri dosttu, hangileri arkadaş, hangileri iz bırakmıştı ve nasıl izler bırakmıştı, hangileri yıllardır yerini koruyordu, hangileri içimi sızlatıyordu. hangileriyle yaptığımız munzurluklar hala düşündüğümde kıkır kıkır güldürüyordu, İyi dostun tarifi neydi? Her gün aranan mıydı? Gördüğünde mutluluktan uçmalı mıydın? Görmeyince özlemeli miydin? Düştüğünde kaldıran mıydı? Mutluluğunu paylaşan mıydı? İhtiyacın olduğu her zaman yanında olan mıydı? Birlikte geçirdiğin her anın kıymetine paha biçilemeyen miydi? Zor sorular beni bekliyordu.
Her gün yaşam koşturmacasının içerisinde ne kadar da çok insanla karşılaşıyoruz değil mi? Hele bir de benim gibi yaşam felsefeniz insanları sevmekten ve insanlara güvenmekten geçiyorsa. Zaman içerisinde bir çok ilişkinin içerisinde buluyorsunuz kendinizi. Bazıları yoruyor, bazıları kırıyor, bazen yine mi dediğiniz de oluyor amaaaa yine de çok mutluyum insanları sevmekten… Zaman zaman incinsenizde, ters köşeye düşsenizde, acısanızda, haksızlığa uğramış gibi hissetsenizde arada yakalayabileceğiniz çok özel bir kaç kişi için bile buna değmez mi??? Sırf bunun için bile insanları sevmekten hiç pişman olmadım. Yıllardır kendilerinin hiç haberi olmadan anılarını sakladığım, düşününce gözlerimin dolduğu, özlemlerime, pişmanlıklarıma, mutluluklarıma kaynak teşkil eden dostlarım oldu. Yıllar bazılarını aldı götürdü.
Bazılarını kilometrelerce uzaklara savurdu. Olsun…. “Seni uzaktan sevmek aşkların en güzeli” dememiş miydi? şarkıda. Bazıları güya yanıbaşımızda ama aslında çok uzağımızdaydı dost değildi. Bazıları değerlerini bilemedi. Ancak yaşadıkça şunu farkettim yıllar ilerledikçe yaş ilerledikçe dost edinmek de zorlaşıyordu. Artık eskisi kadar derinden dostluklar kurulamıyordu. Paylaşımlar azalıyordu. Aile olunuyor sorumluluklar artıyordu.
Çocuklar da hayatına dahil olduğunda işler iyice karışıyordu. İşte ayrı evde ayrı koşturmacalar başlayınca 10 kere yirmi kere aklına aramayı getirdiğin dostlarını müsait olup ancak bir kere arayabiliyordun. Yüz yüze görüşmek ise büyük planlamalar gerektiren işini eşini çocuğunu ayarlayıp karşı tarafında aynı işlemleri yapmasını bekleyince karmaşık bir hayale dönüşüyordu. Ama görmeyince görüşemeyince sevmeler bitmiyordu. Çünkü ayrılıklar da sevdaya dahildi. Bir lokma ekmeği bölüşmenin, birlikte yapılan deliliklerin, gülmenin, ağlamanın, sabahlamanın hatırası kaybolamazdı.
Dostlarımız eğer gerçekten bizde dost olarak yer bulmuşlarsa kalbimizde işte tam orada duruyorlardı. Veee iyi ki varlardı…. Ne demişti şair “Bir tek insanın bize ”iyi ki varsın” demesi, var olduğumuz için mutlu olmamıza” yeterdi. Veee eminim bizim de hayatımızda iyi ki varsın dediğimiz insanlar vardı. İyi ki tanımışım dediklerimiz her şeye rağmen… Ve tabi ki bizim için de iyi ki var diyenler… Olmazsalar olmaz, olmazsak olmaz. Ne demiş Maslow sevmek ve sevilmek en temel duygusal ihtiyaçlar. Öyleyse şimdi biraz durup düşünceye dalmanın dostlarımızı yad etmenin tam sırası. Ve arkasından gözlerinizden süzülen iki damla yaşa eşlik eden “hey gidi günler hey” sözleri üzgünüm ama takvimden akan yılların habercisi.
Hayat kısa kimi nerede nasıl bekliyor son yolculuk bilinmez siz en iyisi dostlarınızla kalın, değerlerini bilerek dost kalın….