içinde

İhtilal Sokakları

İhtilal sokaklarında kaybettim ihtimallerimi. Ceset kokan bir evin bahçesine güller ekerken gözledim yolunu. Çaresizliği başka türlü yaşamayı bilmiyorum. Hoş, şu an yaşadığım hiçbir şeyi önceleri bilmiyordum. Ne birini sevmeyi, koşulsuz; ne birini özlemeyi, gelmeyeceğini bile bile… Sırtıma yalanlarımı yüklemiş bir şekilde adımlıyordum bu sokakları. Yağmurlar iniyordu gökten, tenimi delercesine.. Umursamıyordum. Adım başı ölümü selamlıyordum ama ölmek aklımın ucundan bile geçmiyordu.  Yolun sonunda seni göreceğimi biliyordum, yürüdüğüm her yolun sonunda seni görmeyi ümit ediyordum. Seneleri devirdim bu sokaklarda, içimde hiç bitmeyen çocuksu bir heyecan! Ölüm evimin önünden geçmezdi, bahçelerimde öyle çok gül vardı ki, kimse anlamazdı evimde bir ceset sakladığımı. Sahi, saklamak da denmezdi ona… Doksan kiloluk bedenin, hangi köşeye koysam diğer köşeden gülümseyerek bakardı gözlerime.  Birileri çıkıp delilik demişti buna, aldırmadım. Aklını kaybeden de ölüyordu sonuçta, saklayan da. Sonu aynı olan hikayenin, yaşantısını değiştirsek ne geçecekti elimize, bunu düşünür dururdum. Deliliği de çok yakıştırırdım kendime, çığlıklar atarken o ihtilal sokaklarında, üzerime çevrilen gözler mutlu ederdi beni. Çünkü sen çığlıklarımı duyup gelecektin bu yolun sonundan, herkes görecekti elimi tutan ellerini. Kimseler cesaret edemeyecekti seni sevmeye; bir delinin elinden ne sigarasını alabilirdin ne de sevdasını.

Ama bilmiyordum, suçmuş ihtilal sokaklarında birini beklemek, beklediğin insan uğruna aklı yitirmek… Bunu soğuk bir kış akşamında, köşeye attığım masada oturup, önümde bir bardak çayla o yolun sonundan gelmeni beklerken şakağıma dayanan namluyla anladım. Tam karşımda gerileceğim çarmıh hazırlanıyordu, cellatım “gözlerime bak!” diye isyan ediyordu. Bakamıyordum, gözlerine baktıkça bir cellatın gözlerinin içine bakmanın ölümle eş değer olduğunu anlıyordum. O bir çift gözün içinde defalarca kurşuna diziliyordum, boynuma bir ip geçiriliyor, altımdaki tabure itiliyordu… Ölüyordum, ölüyordum ama her ölümün sonunda mezarıma bir gül konuluyordu cellat tarafından, seni seviyorum cümleleri eşliğinde… Ölüyordum, ölüyordum ama gittiğim yer ne cennetti ne cehennem, arafında kalmıştım bir çift kahverengi gözün. Oysa kimse dinlememişti son sözümü. Eğer dinleseylerdi, bir saniye daha nefes almayı dilerdim; seni bir saniye daha sevebilmek, bir saniye daha bekleyebilmek için. Öznesi sen olan saniyeler bile değerliydi, öznesi sen olan uykularımdan biliyordum bunu. Ve çok yakışacaktı tenime, öznesi sen olan ölümler.

Beklediğin insana kavuşmanın tek yolu ölümdü ihtilal sokaklarında… Cellatım sen gibi güldüğünde anladım ve sen gibi koktuğunda.

Yazının Seslendirmesi:

Yazar Yaren Gece ÖZTÜRK

Siz Ve Biz Blog Editörü - Adana

Bir yanıt yazın

2018’de Yayınlanan 10 Kitap

Gülseren Budayıcıoğlu ile Hayata Dön