Ben de çok sevdim birisini. Güzel duyguymuş ne olursa olsun. Aşkımdan geberirdim. Eli elime değmesini geçtim; montu montuma değse yüksek gerilim üretirdim. Beni sürekli aşık edin geçin HES’i RES’i GES’i nükleer santrale bile ihtiyacınız olmaz yeminle… O kadar ki nefes alamadığım anlarım oldu kavga ettiğimiz ve ardından küstüğümüz zamanlar.
Duble yolda yağmurlu bir havada yerde yattığımı bilirim. Kamyon ya da otobüs gelse de çiğnese de kurtulsam bu acıdan diye. Ama sonunda barışırdık. Her barışmamız unuttururdu küslüğümüzü. Hem de nasıl unuttururdu. Vahşi hayvanlar gibi parçalardık birbirimizi. Her Mart sonu Japonya’ya gidemesek de benzer duyguları Emirgan’da Sarıyer’de yaşardık. O dönemler Veysel Şatıroğlu dinlerdim. Nam-ı diğer aşık Veysel…
Bir türküsüne başlarken kendinden de bahsediyordu. 1894 yılında Sivas’ın Şarkışla ilçesinin Sivrialan köyünde dünyaya gelmişim. Çiçekten kör olmuşum diye devam eden bir hikayesi vardı. Kendisine ait olup olmadığı tartışılan; ama benim yine de çok sevdiğim
“Benim sana verebileceğim çok şey yok aslında. Çay var içersen, ben var seversen, yol var gidersen.”
sözleri ile ne kadar çok sevdiğimi söyleyerek hayatımızı birleştirmek istediğimi anlatmaya çalıştım ütopik sevdama. Günün birinde direkt olarak SÇS diyemememin üzüntüsünü fazlasıyla çekeceğimi bilmeden.
Hala düşünürüm kardo. Çulsuzun teki sanıp mı terkettiğini yoksa yol var gidersen bölümünü sittir git diye mi anladığını.?
Teşekkür ederim İzmir, güzel ve yerinde düzenlemelerin ile yazımı yayınladığın ve cömert yorumun için. Ve söylediklerimi doğru anlayıp doğru cevabı verecek birisini bulacağıma olan inancım tam.
Bazen Nedenini bilmemek de iyi değil midir?
Elinizde tutunacak, avutacak nedenlerinizi de alırsa bazı cevaplar…