2020 Mart ayından sonra bir gün açıldı bir gün kapandı; online eğitim, eba, zoom derken 1,5 yıl okul koridorlarıyla tanışamamış mini mini ikiler, heyecanlı birler, koridor kaloriferinde muhabbet etmeyi özleyen ortaokullular, online sınav mağdurları liseliler ve bavul hazırlamak için gün sayan üniversiteliler, bu yıl pek çok farklı spekülasyonla beraber okulların açılacağı bildirildi.
Bu sene 1. Sınıfa başlayacak 5,5 yaşındaki güzel kızım ve ben de bu maceranın içine girince anlatacaklarım birikti haliyle. 2,5 yaşından bu yana özel anaokullarında, kreşlerde eğitim alan kızım, haliyle yeterince pişti. Okumaya ve hatta belli başlı bazı kelimeleri yazmaya başladı. Üzerine çok fazla düşmedim; çünkü 1. sınıfta sıkıcı bir eğitim yılı geçirmesin istedim. Gelelim okul seçimi ve yaşanılan sancılı süreçlere.
Biliyorsunuz ki devlet okulları 2020 Mart’tan sonra gerçek anlamda eğitim veremedi. Özel okullar ise aldı başını gitti. Salgınla beraber bir anne olarak temizlik konusunda obsesif derecesine gelmem, çalışıyor olmam özel okul tercihimin nedenlerini oluşturdu. Burada amacım devlet okullarını kötülemek değil asla; ancak çocuğumun teneffüslerde başında öğretmeni olup olmayacağını, sınıfta maske mesafe hijyen kurallarının uygulanıp uygulanmayacağını, sınıf içindeki çocukların akademik seviyesinin geride olması durumunda kızıma uygulanacak aksiyonun ne olacağı benim için muamma olduğu gerçeğini de belirtmeliyim. Çocuğumla ilgili her detayı soracağım ve beni aydınlatacak, kestirip atmayacak yönetimi bulabilir miydim bilmiyorum.
Özel okul maceramız, bu sancılı acaba öyle mi böyle mi dönemiyle başladı. Dediğim gibi çalışan bir anne olunca tüm gün okul daha cazip bir hal almakta. Yarım gün devlet okuluna gönderip günün kalanında bir bakıcıya özel okula verdiğim taksit kadar para verip kızımın tablet ve TV izlemesine, üstüne elektrik, su, ekstra mutfak masrafı gibi harcamaların eklenmesine içim el vermedi haliyle.
Gülü seven dikenine katlanır misali şimdi bu tercihimin bazı zorluklarını yaşıyorum elbet. Abartı bir pahalılık söz konusu, kitabından defterine; üniformasından servisine, yemeğine kadar iliğimi kemiğimi kuruttu diyebilirim. Kemeri daha nereme sıkacağımı bilemiyorum. Ama bir tanecik kızım var. Ona dökülmeyeceğim de kime döküleceğim. Benim hayatımın her dönemi zordu. Onu kendi ayakları üzerinde durmasını da bilen ama hep annesinin babasının varlığını hisseden biri olarak büyütürken birazcık şımartmak da istemiyor değilim; çünkü kendi çocukluğumu büyütüyorum kızımla.
Bir de bu sancılı süreçte karşılaştığım bir güruh var. “Sen de özel okula göndermeseydin”ciler! Ben de onlara tuzu kurucular diyorum. Çocuklarını okula anne babaları götürenler. Dayıları, halaları, amcaları olan çocuklar… Benim kızım bu kadar şanslı değil. Onun anne ve babasından başka kimsesi yok. Ve bu yüzden 2 ay boyunca kendi başına servise bindi kendi başına servisten gelip evde beni bekledi. Telefonun karşısında anne elbisemi çıkaramıyorum deyip ağladığında ben de onunla ağladım. Ama ağlaya ağlaya da öğrettim. Evde yeni yalnız kalmaya başladığında henüz telefonu yoktu. Ipadiyle facetime üzerinden görüşüyorduk. Bir gün eve geldiğini bilmeme rağmen açmıyordu. Dakikalarca ulaşamayınca karşı komşumu aradım. Ondan başka kimse bilmiyordu evde yalnız kaldığını. Kızımı mutfak penceresinden görebildiğini söyledi ve kızıma seslendi anneni ara diye. Cevabını, o sesini duyduğumda ömrümden ömür gitti. “Evde elektrikler kesilmiş annemi arayamıyorum”. Tabi hemen telefon mu akıllı saat mi araştırması yapıp telefonda karar kıldık. Artık bir telefonu da vardı 🙂 Bu kadar sorumluluk yükleyince donanımları da haliyle bu kadar erken sahip oldu.
Biz daha ne maceralar atlattık kızımla ve ne maceralara da atılacağız kim bilir? Öyle ya da böyle başladık bu yola. Hayırlı, sağlıklı ve aç kapasız bir eğitim yılı diliyorum.