Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde; pireler berber, develer tellal iken, ben anamın beşiğini tıngır mıngır sallarken uzak bir köyde dolunaylı bir gecede doğmuş bizim deli. Bunun için adına Akay denilmiş.
Çocukluğunda mutlu ve her çocuk gibiymiş aslında Akay. Babası annesi bir de kardeşi ile beraber. Annesini çok ama çok severmiş. Annesi de onu. İlk bırakıp giden de annesi olmuş. O kadar üzülmüş ki deyim yerindeyse yemeden içmeden kesilmiş. İçine kapanmış, arkadaşlarından kopmuş yavaş yavaş. Okulu, dersi bırakmış. İlkokul terk olmuş. İki yıl vatani görevini tamamladıktan sonra evlenip çoluk çocuğa bile kavuşmuş. Küçükbaş hayvanlarını güder; sütleriyle etleriyle geçimlerini sağlarmış.
Sonra aniden hayat yine oyununu oynamış Akay’a. Sırasıyla kardeşini, hanımını ve evladını da kaybetmiş. Zaman geçtikçe daha da artmış rahatsızlığı. Artık 40’lı yaşlara geldiğinde ihtiyar babası ve bir kaç tane küçükbaş hayvandan başka bir şeyi kalmamış. Giydiği eskimiş pantolonu, ayağında kara lastik ayakkabısı ve cavlak kafası ile tam bir deli olmuş o mutlu çocuk Akay.
Köylüler kötü davranmaya zaman zaman şiddet uygulamaya başlamışlar. Çocuklar gördüğü gibi kaçmaya başlamış. Akay da adet yerini bulsun demiştir herhalde köylüyü gördüğü yerde taşlamış. Akay’ın geldiğini gören duyan kaçışmaya başlamış bir süre sonra.
Günler günleri; haftalar haftaları kovalarken köye hanımefendi bir öğretmen atanmış. Öğrencilerinden köy hakkında bilgiler alırken deliyi de öğrenmiş. Yaklaşmaması gerektiğini… Denk gelmişler bir gün deli ile. Öğretmen Hanım korkmuş Akay’dan; ama Akay, öğretmene hiç bir şey demeden yoluna varmış gitmiş. Öğretmen merak etmiş hani deliydi, zararlıydı diye düşünmeye başlamış. Bir dahaki karşılaşmalarında bu kez Öğretmen Hanım “Nasılsın?” diye sormuş. Akay, uzun süredir kimsenin kendisiyle konuşmamasından ötürü şaşkın bir yüz ifadesiyle “Eyiyim” diyebilmiş. Akay, öğretmenle karşılaşınca hep “Nasılsın?” demiş.
Bir kaç karşılaşmadan sohbetten sonra Öğretmen Hanım, merakını gidermek için sormuş: “Aslında sen korkulacak, insanlara zarar verecek birisine benzemiyorsun. Neden senden korkuyorlar ki?”
Akay soru karşısında nasıl anlatacağını şaşırmış. Düşünmüş nasıl anlatayım diye, birden aklına bir yol gelmiş. Kolundan tuttuğu gibi pazara götürmüş öğretmeni.
-Sormuş; karpuzu göstererek bu nedir diye?
-Öğretmen karpuuuz demiş.
-Peki bu ne kavunu göstererek.
-Öğretmen kavuuun demiş.
“Bak gördün mü Öğretmen Hanım sen de köylüler gibisin!” derken; öğretmen, biraz tedirgin olmuş bu durumdan. Nereden yüz verdim diye düşünürken son bir gayretle sence ne bunlar diyebilmiş. Akay karpuza kabak, kavuna kelek demiş. Öğretmen de anlayamamış ne demek istediğini. Deli ya.
Akay varmış gitmiş yine bildiği yola. Uzun bir süre de ortalarda görünmemiş. Köylü merak etmiş hakir gördüğü dışladığı deliyi. Aramışlar taramışlar. Her zaman yıkanmaya gittiği nehrin kıyısında çıkarıp bıraktığı; kara lastik ayakkabısını, eskimiş pantolonunu ve gömleğini bulmuşlar. Ölüsünü ya da dirisini bir daha gören olmamış. Sırlara ermiş. Yitmiş gitmiş. Delidir ne yapsa yeridir. Kim bilebilir ki belki de aramızda yaşamaya devam ediyordur Akay.