
Bir sahnede loş ışıklar altında hipnotizmacı seyircilerden birine dönüp, “Üç dediğimde uyuyacaksın” der. İzleyenler şaşkınlıkla, karşısındaki kişinin gözlerini kapatıp gevşediğini görür. İşte tam da o anda herkesin kafasında aynı soru belirir: Bu gerçekten mümkün mü, yoksa sadece bir tiyatro oyunu mu?
Hipnozun tarihi düşündüğünüzden çok daha eski. 18. yüzyılda Franz Anton Mesmer, “hayvan manyetizması” adını verdiği yöntemleriyle büyük yankı uyandırmış, kitleleri adeta büyülemişti. Daha sonra Sigmund Freud, psikanalizin ilk yıllarında hipnozu bilinçaltına ulaşmanın bir yolu olarak denedi. 20. yüzyılda Milton Erickson sahneye çıktı ve onun teknikleri sayesinde hipnoz, psikoterapide saygın bir yer kazandı. Erickson’un adı bugün hâlâ modern hipnoterapinin en önemli ustalarından biri olarak anılıyor.
Hipnozun cazibesi, insan zihninin gizli kapılarını aralayabilmesinden geliyor. Michael Yapko, Trancework adlı kitabında hipnozu “kişinin içsel kaynaklarını daha etkin kullanma fırsatı” olarak tanımlar. Gerçekten de hipnoz sırasında beyin farklı bir bilinç dalga düzenine geçer. Kimi insanlar bu deneyime çok kolay girerken kimileri için etkisi sınırlı kalır, ama üzerinde çalışılan bilimsel bulgular hipnozun sahne şovlarından ibaret olmadığını kanıtlıyor.
Bugün hipnoz yalnızca gösterilerde değil; tıbbi ve psikolojik alanlarda da kullanılabiliyor. Bir annenin doğum sancısını hafifletmesi, birinin uzun yıllardır bırakamadığı sigarayı terk etmesi, diş tedavisinde ağrının azalması ya da yıllardır süren bir fobinin çözülmesi için başvurulabiliyor. Türkiye’de de birçok klinikte hipnoz özellikle sigara bırakma ve kaygı tedavilerinde destekleyici yöntem olarak kullanılıyor.
Dünyada Adele’in hipnozla sigarayı bıraktığı, Matt Damon’ın aynı yöntemle bağımlılığından kurtulduğu konuşulmuş, Ellen DeGeneres ise canlı yayında hipnozla sigarayı bırakmayı denemişti. Bu örnekler yöntemin yalnızca bilim değil, popüler kültür açısından da ilgi çekici hale gelmesine yol açtı.
Türkiye’de ise hipnoz zaman zaman magazin gündemine taşındı. En bilinen örneklerden biri, Murat Övüç’ün katıldığı hipnoz seansları oldu. Ancak sonradan bu seansları yapan kişinin sahte psikolog olduğu ortaya çıktı. Olay, hipnozun popülerliğinin aynı zamanda nasıl kolayca reklam ve şov malzemesine dönüştürülebileceğini hatırlattı.
Elbette hipnozun riskleri de var. Deneyimsiz ellerde yapıldığında kişiyi huzursuz edebilir, hatta travmatik duygular tetikleyebilir. Bu yüzden hipnoz yalnızca psikiyatrist, psikolog veya bu alanda eğitim almış hekimler tarafından uygulanmalı. Yine de yanlış bilinenleri düzeltmek önemli: Hipnoz uyku değildir, kişi istemediği sırları söylemez ve hipnoz altında bile iradesini korur. Milton Erickson’un dediği gibi: “Hipnoz, kişinin kontrolünü kaybetmesi değil, kendisi üzerindeki kontrolünü keşfetmesidir.”
Sonuç olarak hipnoz, ne tamamen bir illüzyon ne de tek başına mucizevi bir çözüm. Doğru ellerde kullanıldığında güçlü bir destek aracı olabilir. Kimi için sahne ışıklarının altında büyülü bir gösteri, kimi içinse hayatında bir dönüm noktası. Bilinçaltının derinliklerine açılan bu kapı hâlâ gizemini koruyor; belki de asıl büyü de tam burada yatıyor.