Yaktım, yıktım bak tüm varlığımızı,
Bir ağustosun ortasında kuru ayazlara esaret ruhum,
Oysa halledebilirdim her şeyi ellerin ellerimdeyken,
Oysa sevebilirdim seni, güneş doğmayı, kuşlar uçmayı unutmuşken…
Olmadı, olduramadım.
Aklımı yitirdim!
Yüzyıllık enkâzından kurtulmaya çalışırken aklımı bıraktım bir moloz yığının altında,
Ruhunun yamacında.
Bir uçurumun kıyısında,
Bir okyanusun ortasında değil,
Tüm gerçekliğin ortasında aklımı yitirdim!
Mahvoldum uyandığım her kâbusta,
Bir daha seni sevemeyeceğimi bilmek,
Bir daha hiçbir sabaha göğsünde uyanamayacağımı bilmek mahvetti beni.
Utanmadan rüyalarıma geliyorsun hala,
Sakalların uzamış,
İncelmiş bileklerin…
Parmakların aynı hissiyati vermez olmuş tenime,
Sanki bir yabancı kondurdu dudaklarıma soğuk bir buse.
Git diye bağırmak istedim saatlerce,
Şaşırdın değil mi?
Gel diye yalvarırken seneler boyu,
Şimdi içimi saran bu amansız isteğe…
Şaşırdın!
Biliyor musun,
Ben de çok şaşırmıştım,
Arkanı dönüp yaşadığımız her şeyi hiçe saydığında,
Ben de çok şaşırmıştım,
Beni kurtarmaya çalıştığın o karanlığın ortasında bırakıp,
Bir avuç ışığımı söndürdüğünde uzun bir nefesle.
Nefesim kesilmişti o gün,
Nereye gitsem,
Kime sığınsam bilemedim,
Ezberimde ki tüm yollar sana çıktı,
Aciz gibi her defasında kapını çaldım,
Öyle acizdim ki o kapılar her defasında suratıma kapandı,
Gocunmadım.
Ama bak, sonunda kabullendim,
Kocaman bir yalandık biz,
Gerçek olduğumuza bir ben inandım,
Sen sadece inandığını sandın.
Şimdi ben de gidiyorum,
Geriye kalan tüm yalanlar gibi,
Sımsıkı sarıl avucundaki ellere,
Onu da bırakma ben gibi,
Kimse kalmasın senin ardında,
El gibi.