içinde

Azametli Horoz Ve Medcezir

I

Sanki inada yağıyordu yağmur. Sanılırdı ki kendisini yük durumundan sıyırıp, temizlemek istiyordu her şeyi. Bu sessiz gecenin karanlığında kimilerinin yüreğini korkuyla doldurmak veya arayış kazandırmak, kimilerine rahat bir ruh hali, kimilerine ise ıslaklık ve özlem vermek istiyordu. Soğuk ve boğuk bir gecede yağan bu insafsız yağmur ölümlere sebep olma çabasındaydı.

II

Susmalıydı. Çünkü anlamıyordu onu. Her türlü açıklanabilirliğe kapalı bu insana nasıl olur da onun yüreğinde çoktan baş gösteren bir çatışmanın objektif yorumunu yapabilirdi. Saçma da olsa karşısındaki bu insanın içinde ki -varsa eğer- soruna veya kararsızlığa ya da ikisine veya hiçbirine her ne ise çözüm bulmak istiyordu. Ama ne kadın kendini anlaşılabilir şekilde açıklayabiliyor ne de adam onu -o basit cümleler kursa da- anlayabiliyordu. İnsanları dinlemekten usanmazdı. Fakat hayatında en çok önemsediği bu özel kişinin içinde bulunduğu, iğrençliğini az çok tahmin edebildiği bu buhrana son verememek, ölümün adım adım yaklaştığı içinde kendisinin de bulunduğu bu yüreğe yardımcı olamamak onu kadının kurduğu her bir cümlede daha çok yaralıyordu. Aslında adamın ona bu denli bağlanmasına kadının bu yönünün de etkisi vardı: Ya anlaşılır, ulaşılmaz ya da ulaşılabilir, anlaşılmaz.

– Hayatım, beni dinliyor musun?

– Elbette

– Sen benim yerimde olsaydın ne yapardın?

– Bilemiyorum. Empatiyi her zaman yetersiz görmüşümdür. Seni anlamak için Nil olmak gerekir. Bu da mümkün değil.

– O zaman şu soruma cevap ver: Dünyada ki herkes senden nefret etse ölümü düşünür müydün?

– Sanırım.

– Peki, bir kişi hariç dünyadaki herkes senden nefret etse ve o kişi seni sevmesini istediğin kişi olsa aynı şeyi mi düşünürdün?

Adam, kızın gözlerinin içine baktı.

– Hayır! Savaşırdım hem kendim hem onun için.

– İnan, bu soru herkese sorulsa birçok insanın vereceği cevap bu olurdu. İnsanlar neden savaş için nefrete ihtiyaç duyarla biliyor musun?

– …..

Bir süre bekledi kadın, sonra sözüne devam etti.

– Sen veya bahsettiğim o çoğunluk… Savaş için nefrete ihtiyacınız var. Çünkü söz konusu savaş aslında nefret edenlere nispettir.

– Öyle olsaydı ilk durumda da savaş için tereddüt edilmezdi.

– O ilk durumda kendini farklı ve herkes senden nefret ettiği için zaman zaman hatalı bulurdun. Dahası çoğunluk senden nefret ettiği ve sen kendinden nefret edemediğin kısaca çoğunluğa uyamadığın için ölümü düşünürdün. “Seni sevmesini istediğin kişi” derken aklına annen gelmedi degil mi?

Düşündü adam, o haklıydı. “Evet” diye yanıtladı sorusunu.

– İşte çelişkiye kapıldığın yer burası. Biliyorum anneni çok seviyorsun. Ama aklına ilk gelen o değildi. Sustu adam yine. Hiçbirşeyin nedenini anlayamıyordu. Anlamak istemiyordu karşısındaki kadını.

– Sevgi kutsaldır. Ama az da olsa kuşku onu yavaş yavaş çürütür. Kuşku nefret gibidir, sonsuzdur,doyumsuzdur. Çürümeden olduğu gibi kalmalı sevgimiz. Uygar, anlıyorsun beni değil mi?

-…

– Uygar?

– E…evet.

– Şundan emin ol ki, bu senden kaynaklanan bir şey değil.

Yine sustu adam. Onu onaylayan şeyler söylemek isterdi; ama bunu yapamıyordu.

Kız, adamın bu halini, kendini deli bulup bulmaması ikilemi hakkında düşünmesi yolunda yorumladı. Böyle bir sıfatı takınmak istemezdi, gerçi hiçkimse kendini suçlu, akılsız veya düşünme özürlüsü kabul etmezdi.

– Uygar, normal olmadığımı biliyorum ama deli de değilim.

– Ben böyle bir şey demedim.

– Evet , demedin. Ama

– Şimşeğin çakmasıyla irkildi kız. Zamansız bir şekilde babası geldi aklına. Babasından geçmişti kızın yağmura tutkusu. Kız şimdi babasını arayıp, onu özlediğini söylemek, şu an yağmur yağdığını ve şimşeğin o gür sesindeki korkuyu, yüreğindeki her türlü korkuyu dile getirmek istiyordu. Kız, telefonu açıp, “Baba , sevemiyorum bir türlü. İçini kemiren kuşku bütün umut verici duygularını sınırlıyor. Babacığım, ölüm geçiyor kalbimden” demek istiyordu. Babası yağmuru ve Nili ; Nil, babasını ve her yağdığında yağmuru seviyordu.

Bir yanıt yazın

Ne Seninle Ne de Sensiz

Ne Seninle Ne de Sensiz!

yasamak

Hayat Üzerine Denemeler