Merhaba,
Kitapçıların “edebiyat” raflarında yer alan “tıp ve sağlık” temalı kitaplara ilgim var. Amatör bir ruhla okuduğum bu kitaplar hakkında izlenimlerimi paylaşmak ve kimisi yeterince göz önüne gelememiş eserleri bu vesile ile bir miktar görünür kılmak amacındayım. İşte bu yazı da o türden bir amacın ve gayretin ürünü. Bir yazı dizisi şeklinde öngördüğüm bu yazıların ilkine gelen olumlu tepkiler, paylaşım ve beğeniler bu yolda ilerlemem gerektiğini hissettirdi. Tüm kitapseverlere, dostlara teşekkür ederim. Bu haftaki kitaba buyurun…
Kitap: Zımpara, Bir Doktorun Anıları
Yazarı, Dr. Çetin Yılmaz. Kitap, Özgür Yayınları’ndan çıkmış, 175 sayfa.
Kitabı elinize ilk aldığınızda başlık ilginç geliyor. Ancak sonradan, kademe kademe olaylar anlatıldıkça kitaba niçin bu başlığın seçildiği daha iyi anlaşılıyor. Başlığı ve içeriği bakımından uyumlu bir kitap olduğu söylenebilir.
Dr. Çetin Yılmaz iç hastalıkları uzmanı. Bu otobiyografi kitabında yazarın Elazığ’ın bir köyünde başlayan, Manisa’nın ilçeleri ve İzmir’e uzanan hayatı anlatılıyor. Anlatının başlarında belli bir kronolojik sıra takip edilse de sonradan zaman çizelgesi üzerinde gelgitlerin olduğu göze çarpıyor. Hekimlik mesleğinin genel nosyonu kitabın tamamında hakim bir anlatı öğesi olarak yer almış. Dolayısıyla yaşamı, mesleki tecrübeleri, hasta örnekleri ve kimi zaman ince mesajlar verme kaygısı bir hekimin gözünden takip edilebiliyor. Bu durum, özellikle genç hekim okuyucular için aynı zamanda bulunmaz bir deneyim paylaşımı imkânı sunuyor. Kitabı değerli kılan en önemli yönü de işte bu paylaşım özelliği. Bir meslek büyüğünün deneyimlerini, üç-dört saatlik bir okuma serüveniyle yerinizden bile kalkmadan edinebiliyorsunuz. Böyle bir mesleki deneyim anlatısının okumak, çok önemli bir fırsat.
Kitabın ana fikri ve yazarın mesleğe bakışı, yine yazarın bir hocasını deyişiyle şöyle tarif ediliyor: “Bir insanı eşek teperse üç ay yorgan altında kalır, tıp teperse kara toprak altında kalır. Onun için hekimlik sanatını icra ederken çok dikkatli olup, insanlara zarar vermeyin.” Bu temel yaklaşım hem bir mesleki ilke olarak hem de bir anlatı biçimi olarak kitabın bütününde kendini hissettiriyor.
Kimi zaman acı, kimi zaman komik anılarla süslenmiş kitap aslında temel bir gerçeğe de işaret ediyor. O da şu ki hekimler, toplumun en özel mesleklerinden birini icra ediyorlar. Toplumun gözle görünmeyen, gizlenen ve öyle kolayca ortaya çıkamayacak bazı yaralarına ve sorunlarına temas etme pozisyonundalar. Bu özellikli konum etkili biçimde kullanıldığında görülecek ki toplumun dönüşümünde ve sağlıklı bir toplum oluşturma çabasında en büyük rollerden biri şüphesiz hekimlere düşüyor.
Bir anı kitabını okurken yazarın başından geçen hadiselere odaklanmak önemlidir. Çetin Yılmaz bunu okuyucuya başarılı bir biçimde hissettiriyor. Olaylar üzerinden giden bir anlatı, bir anda alt mesaj halinde kendini gösteriveriyor. Kitabın her bir bölümünü okurken, yazarla duygudaşlık kurabiliyorsunuz. Köy enstitüleri, kadın hakları ve doktorluk mesleğini belli prensipler rehberliğinde yerine getirmenin önemi kimi zamana ders niteliğinde anekdotlarla ele alınıyor.
Bir anı kitabı okuyor olmanın bilinciyle şu eleştiriyi de eklemek gerekir diye düşünüyorum: Kitabın ön kapağı nispeten güzel bir görsele sahip, üzerinde çalışılmış ve orada iyi bir kompozisyon yakalanmış. Ancak arka kapak için maalesef, aynı şeyleri söyleyemeyeceğim. Bir anı kitabı bile olsa bence, arka kapakta yazarın fotoğrafı hoş durmuyor. Kitabın, belki son sayfaları bu türden görseller için değerlendirilebilirdi. Arka kapakta yazar fotoğrafına, ben genel olarak tüm kitaplarda karşıyım.
Dr. Çetin Yılmaz’ın anılarını okuyup bitirdikten sonra şunu hissettim; yazar, iyi ki anılarını kaleme almış ve biz okurlara kendi hayatını, kimi gizlerini ve mesleki tecrübelerini açmış. Öğretici ve aynı zamanda keyifli bir okuma süreci yaşadım. Özellikle genç meslektaşlarının bu kitaptan edineceği, ahlaki ve mesleki pek çok “hayat dersi” olduğunu düşünüyorum. Dr. Çetin Yılmaz’ın eline, yüreğine, kalemine sağlık; kendisine keyifli, güzel bir ömür dilerim.
Bu kitap özelinde son söz olarak şunları da eklemek isterim; keşke bu memleketin doktorlarının kıymetini bilsek. Nice zorluklar içinde geçen eğitim süreçlerinin sonunda, halkın içine karışan ve bir yandan mesleğin ilkelerini gözetmeye çalışırken öbür yandan hayatın gerçekleri karşısında sıkıntılar çeken doktorları keşke daha çok gündeme taşıyabilsek. Bu noktada elbette, hekimlerin anılarını kaleme almak konusunda istekli ve gayretli olmalarının önemini de yadsımamak gerekir. Anılarını yazmak için uygun zaman ve koşul bekleyen başka doktorları da bu konuda yüreklendirmek boynumuzun borcu olsun…
Sevgilerimle.