
Kelimelerin Suskunluğu: Dört Yılın Ardından Gelen Bir Yazı
Bazı yıllar sessiz geçer.
Zaman akar, mevsimler değişir, insanlar güler, kalabalıklar geçip gider… ama sen bir yerde, derin bir suskunlukta kalırsın. Dört yıl önce tam da öyle bir sessizliğin içine düştüm. Yazmak, benim nefes almaktı. Hayatla aramdaki köprüyü kelimelerle kurardım. Ama bir gün, o köprü yıkıldı.
Çünkü sevdiğim birini kaybettim.
Bu birkaç kelimenin taşıdığı yükü tarif etmek zor. O, sadece hayatımdaki bir insan değildi. O, içimi bilen, gözümden anlayan, hayatımı güzelleştiren bir parçamdı. Gidişiyle sadece bir insanı değil, bir dönemi, bir hissi, kendimin bir yanını da kaybettim. Dünya aynı dönmeye devam etti. Ama ben dönemedim. İçime çöken sessizlik, dışımda da yankılandı. Kalem elimden düştü. Yazmak bana ait değilmiş gibi geldi. Cümleler anlamını yitirdi, harfler birbirine küstü.
Dört yıl boyunca her şey sustu.
Kayıpların garip bir tarafı var. Zamanla azalmazlar. Büyüklüklerini korurlar ama biz onlarla yaşamayı öğreniriz. Bir sabah, onsuz uyanmaya alıştığın bir sabah, için kıpırdar. Hafif bir ışık düşer kalbinin karanlık yerine. Ve o ışık, sana çok şey hatırlatır. Belki bir anı, belki bir fotoğraf, belki sadece adını unutmaktan korktuğun o ses tonu…
Ve sonra o iç ses fısıldar:
“Yaz.”
İşte ben bugün, dört yıl sonra, o sesin ardından yazıyorum.
Kolay değil. Her cümle biraz acı veriyor. Onun yokluğunu kelimelere dökmek, tekrar yaşamak gibi. Ama aynı zamanda bir tür iyileşme. Her satırda biraz daha hatırlıyor, biraz daha kabulleniyor, biraz daha nefes alabiliyorum..✨