içinde

Göz Anısı

Nere; biraz tatlı daha çok çirkin olan, biraz içine kapalı ama yeri geldiğinde konuşacağı yerde konuşan, orta halli bir mahallede sizin, bizim gibi bir çocuk işte. Zaten bu karakter özellikleri kimsenin umurunda değil. Umurunda olmuş gibi yapan çok insan var ama Nere’de biliyordu ki bu özelliklerinin ve özellikle iyi özellikleri varsa kimsenin umurunda değil. Yalandı bunlar ama olsun bilin en azından tanımasınızda tanımış gibi yapın. Zaten her insan bunu yapıyor. Bazen en yakın olduğun insan bile…

Nere, bir yaz günü çok da sıradan olmayan ama nedense insanların hep günlerini sıradan gözlüğüyle baktığı için sıradan bir gün. Arkadaşlarıyla her gün yaptıkları gibi yine oyun oynamaya dışarı çıkarlar.

Çok sevdikleri bir yer vardır. Evlerinin bir sokak gerisinde bir boş arsa vardır. Bu dönem için ne büyük nimet boş bir arsa bulmak. Şimdi orasıda çirkin ve içlerinde insancıkların yaşadığı bir bina olmuş olmalı. Arsada takılıyorlar ve mutlular, düşünmedikleri ve sadece zevk aldıkları için mutlulardı. Ahh! Çocuklar. Keşke o gün farkında olsalardı da daha çok eğlenselerdi.

Arsada cam kırıkları vardı. Tüm çocuklar kuru ve çorak toprağı eşeleyip kazıyorlardı. Habersizdilerdi. Habersizlik ne kötü bişey, gözün gördüğü halde görmüyorsun, kulağın duyduğu halde duymuyorsun. Nere, kafasını yerden kaldırır ve bir anda kafasını sol tarafa çevirir.

Görünüşü bi an kararır, bir acı hisseder. Elini kafasına götürür ve eli kan içindedir. Nerden geldiği belli olmayan bir taş tam olarak kaşına isabet eder. Biraz daha aşağı gelse, sol gözü belki de kör olacak.

Her çocuk gibi ağlamaya başlar. Arkadaşları biraz heyecan, biraz şaşkınlıkla tutarlar kolundan evlerinde götürmeye çalışırlar.

Nere, düşünür bi an: “Kaşım orası küçük bir yarık var ama kan su gibi akıyor. Düşündüm, insanın açtığı, belki de önemsiz gördüğü bir yara bile, karşı taraf için çok büyük bir  bedel olabilirdi.”

Merdivenden çıkarlar. Arkadaşları kapıya basar. Anne çıkar kapıya. Bir an donar kadıncağız ve panikle ne olduğunu sorar. Arkadaşları durumu anlatır. Alelacele yüzünü yıkarlar. Kaşına pansuman yapılıp, kanama durdurulur. Nere, hayatı boyunca bu olayı hatırlayıp, o taşı atanı bulmak isteyecektir ve hatırladığı her gün sövecektir. Ama boşver be, oldu geçti. Taksan kafana nolacak bir halt mı yapacaksın. Sadece kara anılarını parlak kafana sokup, karanlıkta oturacaksın. Bir andan yine düşündü Nere: “Nasıl olurda bir insan rastgele taş atmayı becerir. Düşüncesizlik tabi. Bir şey daha öğrendim ki, hayat tesadüflere bırakılmayacak kadar önemliydi.”

Annesi kızar ona. Ne işin vardı orda, niye bu oldu gibi aslında ana yüreğiyle sorulan bir bakımdan saçma sorular sormaya. Çocuk bunu istemedi. Ebeveynlerde böyle bir durum vardır. Çocuğun suçu olmadığı halde fırça yersin. Hatta bazıları vardır, çocuğu döver. Bu insanoğlu ne zaman bu piramatlıktan kurtulacaktı. Cevap basit hiçbir zaman.

Bir daha o arsaya girmeyecekti derdim ama çocukken müthiş bir cahil cesareti geliyor. Orda ne yaşanmış olursa olsun yine çocuk istiyorsa yapacaktır. Boşverin istesin, gerekiyorsa ölüme gitmeyi istesin. Emin olun onun için böylesi daha iyi…

“Zrrrrrrrrrrr”

Alarm çalar, Nere kalkar. O hayatına bir iz kalan yaranın olduğu kaşı sızlar. Durup nefes alır. Bu çocukluk anısını rüyasında görür. Anlam veremez ama gülümser. Eskiye, çocukluğuna gittiği için sevinir. İnsan bu yaşlarda çocukluğuna gitmeyi o kadar arıyor ki.

Birşey daha düşünür Nere: “İnsan ağladığı ve üzüldüğü zaman bir bedel öder ama gülerek, gülümseterek o bedeli tekrar kazanır.”

Not: Yazım yanlışlarım varsa (illaki vardır.) kusura bakmayın. İnsanların basit yanlışlarınada çok takılmayın. Belki böyle daha iyidir.

Yazar Erencan DURMAZ

4 Yorum

Yorum Bırakın

Bir yanıt yazın

Kazananı Olmaz Ayrılığın

İkinci Sabah