
1920 yılında Halide Hanım (Adıvar) önderliğinde bir grup aydın Eskişehir’e gider. Şehir, işgal bölgesinden kaçanlarla doludur. Askerin kıyafeti yoktur. Cephane azdır. Süvari kılıcı beline iple bağlanmıştır. Her taraf açlık ve sefalet içindedir. Heyet, hayal kırıklığı içinde geri dönmek için yola çıkar.
Halide Hanım’ın dikkatini tren istasyonuna üç çocuğu ile sığınmış bir kadın çeker. Herhalde Ankara’ya gelirken akrabalarına bırakmak zorunda kaldığı oğulları aklına gelir. O’na yaklaşır, eşini sorar. Kadın:
— Cephede. Düşman ile dövüşüyor.
Çocukların ismini sorar. Kadın cevap verir:
— Muzaffer, Gazanfer, Cihangir.
Halide Hanım yanındakilere döner:
— Merak etmeyiniz. Bizi yenemezler. Biz kazanacağız, der.
Türk milleti son 250 yıldır kırıla kırıla geri çekilmekte, fakr ü zaruret içinde kıvranmaktadır. Ama Türk anası evladına sadece isim vermemekte, aynı zamanda evladının bilinçaltına zaferin muştusunu fısıldamaktadır. Büyük Atatürk’ün “Damarlarındaki asil kan” dediği işte budur. Bugün eksik olan ve evlatlarımıza vermemiz gereken ruh, işte bu ruhtur.