Geçen gün bir televizyon kanalında Ahmet Ümit konuktu ve sunucu ona “Kendinizi başarılı buluyor musunuz?” diye bir soru sordu. Biliyorum konumuz ne Ahmet Ümit, ne de başarılı olup olmadığı… Ama içeriğimizle çok alakalı bir cevap verdi Ahmet Ümit. “Şimdilik başarılıyım diyemem, öldükten sonra da kitaplarım okunuyor olursa o zaman başarıya ulaşmışım demektir. Aynı Sabahattin Ali gibi…” dedi.
Evet, Sabahattin Ali… Kısa ömrüne mükemmel eserler sığdırmış, ölümünün üstünden geçen onca yıla rağmen hala en çok okunanlar arasında kitapları olan, yazdığı şiirlerden yapılan şarkıları sevilerek dinlenen, yeri doldurulamayacak bir insan…
Onu bu kez eserleriyle değil O’ndan kalan mektuplarla tanıma fırsatını yakalamak istiyorsanız “Hep Genç Kalacağım” kitabını mutlaka edinmelisiniz. Nasıl bir Sabahattin Ali bulacaksınız, hep beraber bakalım isterseniz.
Kitapta çoğunlukla Sabahattin Ali’ye arkadaşlarından, öğrencilerinden, ailesinden gelen mektupları okuyorsunuz. Onun yazdığı mektuplara da ulaşabiliyorsunuz yer yer. Ama çoğunlukla kişisel mektupları okuduğunuz için sanki birinin gizlice günlüğünü okuyormuşsunuz gibi bir izlenime kapılıyorsunuz. Hatta Almanya’ya giderken trende tanıştığı ve uzunca bir süre mektuplaştığı Melahat Kemal’in bir mektubunu okurken bu duyguyu daha çok hissediyorsunuz.
Her yılın başında, Sabahattin Ali’nin hayatında, Türkiye’de ve dünyada olup bitenler hakkında bilgilendiriliyorsunuz ve böylelikle sadece yazar hakkında değil yakın tarihte olan olaylar hakkında da fikir edinmiş oluyorsunuz.
Daha önce Yeşil Mürekkep kitabıyla Sabahattin Ali’nin bilinmeyen yönlerini yazmıştım, orada sadece yeşil renkte kalem kullandığını belirtmiştim. Ayşe Sıtkı İlhan’dan gelen bir mektupta “Sen otur, o canım yeşil mürekkeple, üç koca mektup yaz da…” gibi bir cümleyle bu bilgimiz tazeleniyor.
Karısı Aliye’yle nişanlıyken yazdığı bir mektupta “Ben fena kız değilim, senin meyus olmayıp saadetin için hayatımı fedaya hazırım! diyorsun. Aliye bana böyle şeyler yazma… Sonra sana deli gibi aşık olurum.” yazan aşık bir Sabahattin Ali okuyorsunuz.
Mektup yazmayı ve almayı çok seven bir Sabahattin Ali görüyorsunuz, “Bana sık sık yaz, bana uzun yaz, mektubunun bir tanesine cevap vermeden diğeri geldi” gibi cümleleri sıklıkla okuyorsunuz.
“Ben kendim iyi insan olmayı isterim, fakat kötü olanlara da hayretle bakmam. Hatta kızmam bile…” diyen, iyiliğe son derece önem veren ama bir taraftan da hapishanelerde geçirdiği dönemlerden çok yorulan, yine de bundan bile esprili bir sonuç çıkaran koca yürekli bir Sabahattin Ali buluyorsunuz. “…Ben de öyle resimlerde göründüğü gibi kerliferli bir adam değilim, kısacık boylu, ak saçlı yarı bir ihtiyarım. Yaşımın yirmi sekiz olması bir şey ifade etmez, dertli seneler beni belki kırk yaşına gelmiş kadar ihtiyarlattılar…”
Hep hasret çeken, sevdiklerini merak eden, “Filiz’in ateşi kaç, sağlığı nasıl, bana bunları bildir” gibi cümlelerinde hep endişeli bir baba oluşunu okuyorsunuz.
Mektuplardan anladığımız üzere arkadaşları ve ailesinin “Sabah” diye seslendiği, öğrencileri tarafından inanılmaz sevilen ve özlenen bir öğretmen oluşuna tanıklık ediyorsunuz.
Yazdığı yazıları mektup aracılığıyla arkadaşlarına gönderen, beğenip beğenmediklerini, değiştirmesi gereken yerlerin olup olmadığını soran, eleştiriye de son derece açık, hiç egosu olmayan bir Sabahattin Ali buluyorsunuz. Yazılarını gönderdiği kişiler arasında Nazım Hikmet de varmış. (Nazım Hikmet’in ona gönderdiği mektupları da okuyorsunuz kitapta.)
“İhtiyarlığımda çekilmez bir adam olacağım hakkındaki iltifatına teşekkür
ederim. Ama bu tahminin doğru çıkmayacak sanırım. Çünkü ihtiyarlayacağımı kim söyledi. Hep genç kalacağım.” diyen haklı bir Sabahattin Ali okuyorsunuz. Okurken hiç bitmesini istemiyorsunuz çünkü mektuplarının bitmesi onun öldüğü anlamına geliyor. Bana bu kitabı hediye eden sevgili öğrencim Türkan Koçkan’a ve kitabı hazırlayan Sevengül Sönmez’e hep genç kalan bir Sabahattin Ali’yi daha iyi tanımama vesile olduğu için teşekkürü bir borç bilirim. İyi okumalar…
Kesinlikle öyle, yerinin dolması çok zor. Az ama muhteşem eserleriyle avunmak zorundayız maalesef
Hep düşünürüm Sabahattin Ali daha uzun yaşasaydı kim bilir daha ne eserler verecekti. Gerçekten kısa ömrüne birçok önemli eser sığdırdı. Ruhu şad olsun.