Civcivi, yumurtaIarı kuIuçkaya yatırarak eIde edersiniz, kırarak değiI!
Mevlana
Uzun uzun yazdığım yazıları özleyen güzel dostlara selam.
Artık sizlere daha çok vakit ayırıp daha çok yazacağım tamamdır.
İkna oldum.
Koşmalarlardan koşturmalardan bende yoruldum.
Biraz ben biraz siz biraz da hissedip söyleyemediklerimizle vakit geçirme zamanı.
Hayatı bu kadar kovalamak yoruyor insanı.
Beklemek ve biraz dingin biraz farkederek gitmek gerek yol üzeri dinlengahlara…
Çabalayıp tırmalayıp, eğciş büğcüş ettiğimiz yollarda koşulsuz itaatkarlıklara katlanamıyırsanız bir es vereceksiniz.
Bugün Foça’da güzel bir adam tanıdım.
Sakalları beyaz saçı simsiyah.
Bu garip ve sorgusu yapılamayan dünyada 76 sene yaşamış.
Baktığınızda 50 dediğiniz inanmadığınız için kimlik gösterip 76 ya sizi ikna eden Kadir Bey Amca.
Ben amca diyorum, o amcayı reddedip abi deyiver demesine rağmen.
76 sene bu dünya da düşünsenize.
Öyle hikayeler öyle özlemler öyle sevgiler anlattı ki.
Neden ben? Neden bunları bunca insan varken gelip bana anlatıyorsun? Diyemeden başlayıp gelişip bittiğinde ayrılamadığım Kocaman bir hayat.
Almanya, İsviçre, Lüksemburg da büyükelçilik yapmış.
Üç dili Türkçe kadar nefis ama 2 dili de bizim gibi yani derdini anlatacak kadar biliyor.
Hikayelerinde ana dili gibi olmuş dillerden cümleler hayatının orta yerinde ona ışık olmuş gibi.
Kah Mevlana diyor, kah Yunus Emre’den dizeler kah da adını bilemediğim hiç duymadığım ecnebi adamlardan hayat cümleleri kuruyor.
O’nu dinledikçe ne derin hayatlar ne kaliteli insanlar var diyorsunuz güzel ülkemde.
Finale yaklaştıkça hayal kırıklıkları olmasa cümlelerde umutlarımızın yeşerip koca çınarlara dönüşüvereceklerini hissederken…
Birden o tanıdık hayal kırıklıkları çıkıveriyor dudaklarından.
Belki efsaneler yaratacak bir tecrübe, bilgi, donanım artık ne derseniz deyin…
Yok oluşu tükenişi finale saklayan umut cümlelerinde “ah biz neden olamıyoruz”u görebiliyorsunuz.
76 sene bu hayata misafir olan bilmem kaç dil bilen ve ülkesini Avrupa da temsille görevlendirilen adam tam da en sıcak zamanında “inaf” ile uğurlanmasını hazmedemedi ise…
Bir şeyler yanlış gidiyor demek değil mi?
Her köşe başı bir arsız bir değersiz bir niteliksizle doldurulmuşsa ve Kadir Bey bırakıp uzaklaşmış Foça ile bütünleşip aldığı tekne, iki milyon liralık ev ile “sus”malı mı?
Olmuyor ki işte…
Yıldızlara baktığında, doğan güneşi gördüğünde, sokakta ki kediyi beslediğinde içinde ki o tecrübe dediği yaşanmışlıklar sandık içinde kilitlenip tavan arasına atılmışsa…
Öyle güzel resimler siyah beyaz, öyle güzel hatıralar kendi el yazısı ile gösterdi ki bana…
Belki de bugüne kadar en büyük eksikliğim yaşadıklarımı an be an kaleme almamam bir deftere kaydedip dönüp dönüp okumamak olduğunu hatırlattı.
Yazın dostlar.
Her gün yaşadığınız küçük büyük ne varsa yazın.
Yollar yıllar sonra yazdıklarınızı okuduğunuzda fark ediyorsunuz.
Mutlu, hüzünlü yada en saçma sapan bulduğunuz anı yazın.
Bugün en güldüğüm ve sonrasında utandığım an, Kadir Beyin hatıratlarında, Turgut Özal İsviçre ziyaretinde havalimanında protokol gereği karşıladığında, Kadir Beye;
“İsviçre İsviçre olalı böyle zulüm görmedi. Bu adamlar senden ne çekti” dediğini yazdığı satırlardı.
O yıllar, Kadir Beyin Türk bürokratlarının nezaketi, beyefendiliği ve birkaç dil bilen meziyetleri ile “Türkler anlatıldıkları gibi değilmiş”in temsili bir bürokratmış.
Kısmen hatırladığım ama birebir yaşayandan dinlediğimde çok etkilendiğim hikayelerin hiç de beklenmeyen görüntüsü ile çıktığı dudaklardan dopdolu geçen güne ve Kadir Beye teşekkür etmek istedim.
Ve kaçırmamak gerektiğine ikna oldum yeniden hayatı.
Ve küfretmemek gerektiğini köşeleri tutanlara.
Orda olanların orda olması gerektiğini zamanın sabırla şekle büründüğünü öğrenmemiz gerek.
İyi ki var olan tüm eksilere iyi ki var olan yeniler geldiğinde hayat kıymetini gösteriyor.
Sevgiyle
@ Yenifoça Liman