
Son birkaç yılda yollarda sessizce ilerleyen araçların sayısı dikkatimi çekmeye başladı. Trafikte motor sesi duymadan yanımdan süzülen bir otomobil gördüğümde hâlâ kısa bir şaşkınlık yaşıyorum. Elektrikli araçların bu kadar hızlı bir şekilde hayatımıza girmesi, aslında çok daha büyük bir değişimin habercisi.
İlk başlarda bu araçları yalnızca “çevreci bir alternatif” olarak görüyorduk. Fakat artık mesele doğayı korumaktan çok daha fazlası. Ekonomi, teknoloji ve enerji politikaları bir araya gelince, ulaşımın anlamı baştan yazılıyor. Artık sadece bir arabaya sahip olmak değil, hangi enerjiyi tercih ettiğin de bir yaşam tarzı haline geliyor.
Türkiye’de bu dönüşümün en somut örneği TOGG T10F Sedan. Tasarımıyla, yazılımıyla ve menzil gücüyle dikkat çekiyor. Yaklaşık 600 kilometreye kadar menzil sunan bu model, şehir dışı sürüşlerde bile şarj endişesini büyük ölçüde azaltıyor. 4.8 saniyede 0-100 km hızlanması, yüksek güvenlik donanımı ve tamamen yerli yazılım sistemiyle öne çıkıyor. Direksiyonuna oturduğunda, teknolojiyle bütünleşen bir sessizlik hissi var. T10F artık sadece bir üretim başarısı değil, tasarım ve mühendislik açısından da iddialı bir çizgiye sahip.
Dünyanın diğer ucunda ise Tesla Model Y hâlâ bu alanın referansı. Yazılım güncellemeleriyle zamanla gelişen, kendi kendine sürüşe yaklaşan sistemleriyle otomobilden çok bir bilgisayar gibi davranıyor. 533 kilometreye varan menzilive 3.7 saniyelik 0-100 km hızlanmasıyla, hâlâ performans standartlarını belirleyen bir model. Fakat artık Tesla yalnız değil; birçok marka onun açtığı yolda hızla ilerliyor.
Bunlardan biri Xiaomi SU7 Max. Akıllı telefonlarıyla tanıdığımız markanın elektrikli sedanı, neredeyse 800 kilometre menzile ulaşabiliyor. Aracın içi tamamen dijital; klima, navigasyon, sürüş modu — her şey yazılım üzerinden kişiselleştiriliyor. 0-100 km hızlanması 2.8 saniye olan SU7 Max, teknolojiyi hızla buluşturuyor. Geleceğin otomobilinin “mekanik” değil “dijital” bir varlık olacağını hissettiren bir model.
Bir diğer güçlü oyuncu BYD Atto 3. Çin merkezli marka, hem batarya hem otomobil üretiminde kendi teknolojisini kullandığı için avantajlı. Blade Battery adını verdiği batarya sistemi, dayanıklılığıyla öne çıkıyor; delinme ve yüksek ısı testlerinden başarıyla geçiyor. 420 kilometrelik menzili ve uygun fiyatıyla, BYD Atto 3 şehir içi kullanım için akılcı bir tercih haline geliyor.
Türkiye’de son dönemde Hyundai Ioniq 5, Renault Megane E-Tech ve MG4 Electric gibi modeller de dikkat çekiyor.
Ioniq 5, retro-fütüristik tasarımı ve 350 kW hızlı şarj özelliğiyle yalnızca 18 dakikada yüzde 80 dolum sağlıyor; 5 saniyenin altındaki 0-100 km hızlanmasıyla hem konforlu hem sportif.
Renault Megane E-Tech, 470 km menziliyle şehir içi sessizlik arayanlar için sade ama zarif bir seçenek.
MG4 Electric ise 450 km menzil ve segmentine göre en uygun fiyat avantajıyla öne çıkıyor; elektrikli araç deneyimini geniş kitlelere taşıyor.
Kullanıcı gözüyle bakıldığında, seçim yapmak hiç kolay değil. Her markanın farklı bir vaadi var.
Birini alırken menzil ve batarya kalitesi öne çıkıyor, diğerinde yazılım desteği, bir başkasında servis ağı ya da tasarım. Ama genel olarak dikkat edilmesi gereken birkaç temel ölçüt değişmiyor:
Bazen düşünüyorum; geleceğin otomobilleri belki de artık “motor sesi” ile değil, “veri sesi” ile çalışacak. Sessizlik içinde ilerleyen, kendi kendini yöneten ve enerjiyle değil bilgiyle beslenecek araçlar…
Ve bu sessizlik, belki de bugüne kadar en gürültülü şekilde duyduğumuz değişim olacak.
Kendi adıma konuşmam gerekirse, tüm bu modellerin arasında TOGG T10F Sedan beni daha fazla etkiliyor.
Belki menziliyle değil ama karakteriyle, yerli yazılım diliyle ve direksiyon başına geçtiğinde hissettirdiği sade ama güçlü sessizliğiyle.
Üstelik TOGG’un sunduğu uygun faizli kredi imkânı, yerli üretim bir elektrikli araç edinmeyi artık çok daha ulaşılabilir hale getiriyor.
Teknolojiye, mühendisliğe ve biraz da “bizim hikâyemize” en yakın duran modelin o olduğunu düşünüyorum.