Sosyal medyalarda sıklıkla reklamı yapılan bu kitap yazarın okuduğum ilk kitabı. “Ela Gözlü Pars Celile” ile uzun zaman çok satanlar listesinde yerini alan Osman Balcıgil yine bir biyografik kitapla karşımızda.
Sabahattin Ali‘nin gençliğinden son anına kadar bütün yaşantısını, bütün zorluklarını anlatan akıcı bir kitap olmuş. 408 sayfa olan kitabı bir günde bile bitirebilirsiniz; sürükleyiciliği elinizden bırakmanıza izin vermiyor zira.
Kitabı okurken de Sabahattin Ali ile ilgili o kadar çok şey öğreniyorsunuz ki bütün kitaplarını okusanız bile edinemeyeceğiniz bilgilere ulaşıyorsunuz. Okurken aldığım notları sizlerle paylaşmak istedim.
* Sabahattin Ali peltek, erkek kardeşi Fikret Şenyuva ise kekemeymiş. Bir tane de Süheyla Conkman olan kız kardeşi varmış.
* Tam bir salon adamıymış.
* Çapkınmış. Eldeki kuş daldaki kuştan iyidir diye düşünürmüş. “Cinsi latif olmadan yaşanacak bir dünyada katiyen yeri olmazmış.” Arkadaşları onun için “Düğüne gider zurnaya, hamama gider kurnaya aşık olur” diye düşünürlermiş.
* Kitapta karşımıza çıkan ilk aşkı Melahat Kemal Toygar…
* Orhan Veli ile aynı kadına aşık oluyorlar. Nahit Gelenbevi… Nükhet Duru-Ali Kocatepe’nin bestelediği, bir Sabahattin Ali şiiri olan “Eskisi Gibi” şiirini Nahit Hanım için yazmış. “…Nahit’e böylesine vurgunken ne Melahat kalmıştı gülmediği, ne de Maria. Hatta Ayşe ve hatta İstanbul’da birlikte yüzmeye gittiği lacivert gözlü, sarı saçlı o güzel kız”
* Kürk Mantolu Madonna kitabında karşımıza çıkan Maria Puder’in aslında hayali değil gerçek biri olduğuna ve onunla flörtüne tanıklık ediyoruz. Almanya’da yaşadığı dönemde aşık olduğu kadını ölümsüzleştirmek için Kürk Mantolu Madonna’yı 2. Dünya Savaşı için 2. kere askere çağırıldığında yazmaya başlamış.
* Öğretmen olan Sabahattin Ali, Melahat Muhtar adında 15 yaşında bir öğrencisine aşık olmuş ve 1932’de “Çocuklar Gibi” şiirini ona yazmıştır. “Her dem aşık olmalıydı genç adam. En azından her güne, yeniden aşık olma umuduyla başlamalıydı.”
* Melahat’tan olumlu cevap alamayınca gönül kırıklığını anlattığı şiir “Melankoli”yi yazmıştır. Şiir daha sonra Ali Kocatepe tarafından bestelenmiş, Onno Tunç tarafından düzenlenmiş ve Nükhet Duru tarafından söylenmiştir.
* Öğretmen olarak ilk Yozgat’ta çalışmış fakat orayı hiç sevememiş. “Bir daha Yozgat’a öldürseler gitmem.” demiş.
* “Dağlar” şiirini de Ali Kocatepe bestelemiş, Sezen Aksu okumuştur.
* Kitaptan Nazım Hikmet’e hayran olduğunu, onu ustası olarak gördüğünü, Nazım’ın tavsiyesiyle roman yazmaya başladığını ve böylelikle Kuyucaklı Yusuf’u yazdığını öğreniyoruz. “Ne kitabı okuyacaklara ne de ustası Nazım’a mahcup olmak istiyordu. Özenle ciddiyetle çalışıyordu.” Gerçi daha sonra bu kitap halkı aile hayatı ve askerlikten soğuttuğu gerekçesiyle toplatılmış. Bu dava ile ilgili bilirkişilerden biri de Reşat Nuri Güntekin’miş. Onun hazırladığı raporda ” Sabahattin Ali kanaatimce on neslin hikayecilerinin en kuvvetlisidir. Ve Kuyucaklı Yusuf romanı memleketimiz ve edebiyatımızın yüzünü ağartacak kıymetli bir sanat eseridir.” yazıyormuş.
* Çoğumuz karısının adının Aliye olduğunu, kızının adının Filiz olduğunu biliriz ama ailesi hakkında başka bir şey bilmeyiz. Kitaptan alınan bilgilere göre babası Piyade Yüzbaşı Cihangirli Ali Salahattin, annesi Hüsniye Hanım’mış.
* İlkini Aydın hapishanesinden çıkınca Konya’da, Konya hapishanesinde 3 tane daha ve en sonda Sinop’ta “Hapishane Şarkıları” şiir serilerini yazmış ve 1976’da Kerem Güney tarafından bestelenerek Edip Akbayram yorumuyla milyonların dilinde dolaşmıştır.
* Soyadı Kanunu çıkınca soyadını babasının adı olan “Ali” yapmak istemiş ama nüfus memuru isimleri soy isim olarak vermeyince “Alı” olarak yazdırmış.
* Sık sık hapse girmesinden öğretmenliğini yapamaz hale gelince nakliyecilik ve kamyon şoförlüğü yapmış.
* Sınır dışına çıkmaya çalışırken oyuna getirilip feci bir şekilde öldürülmüş ve “Ankara” isimli yeni romanı yarım kalmış.
* Hep yeşil mürekkep kullanırmış ve kısa hayatında o yeşil mürekkebiyle bir sürü eser yazmış.
“Bütün dünyayı, kocaman bir ülke olarak görmek istiyordu Sabahattin. Din, dil, ırk, cinsiyet ayrımı yapılmayan, kavgasız gürültüsüz, barış ve huzur içinde yaşanan bir dünyanın vatandaşı olmak istiyordu”
Hepimiz gibi, herkes gibi…