Geçmişten günümüze birçok hikayeler duymuşuzdur. Bu hikayelerin, çoğu zaman hayal ürünü olduğunu bilsek bile bir kısım yaşanmışlıkların sonucu olduğu doğrudur. Bu hikayelerden biri de yalancı yılan avcısının hikayesidir. Günümüze de birçok mesaj gönderen bu hikayeyi eminim bir yerlerden siz de duymuşsunuzdur.
Hikaye bu ya günün birinde sıradan bir yılan avcısı varmış. Avlanma umudu ile ormanın derinliklerine doğru ilerlemiş. Tabi ki köylüde gelecek bize birçok macerasını anlatacak diye yolunu gözler olmuş. Gel zaman git zaman aradan uzunca bir süre geçmiş. Yılan avcısı ormanı ne kadar gezindiyse de bir yılan avlayamamış. Bir şekilde hepsi elinden kaçıyormuş. Bu durum ise kendini kötü hissetmesine neden olmuş. Çünkü köye döndüğü zaman insanların hakkında dedikodu yapacağını veya olur olmaz şekilde konuşup orada huzurluk verileceğini adı gibi biliyormuş.
Düşüne düşüne ormanın en dip noktasına kadar ilerlemiş. Karşısına çıkan dağın zirvesine bile hiç aldırmadan çıkmış. Yine de bir yılan avlayamamış. Yorgun ve bitkin haldeyken dinlenmek için kendisine bir yer aramaya başlamış. Taşların arasında geniş bir ağıza sahip bir mağara olduğunu görmüş. Bu kadar yükseklikte bir canlı yaşamaz diyerek gözü kapalı bu mağaraya doğru yönelmiş.
Yalancı Yılan Avcısı Mağarada Şok Olmuş
Yılan avcısı mağaraya girdiğinde gözlerine inanamamış. İçeride bir ejderha uzanmış ve hareketsiz halde yatıyormuş. Korka korka yanına yaklaşmış. Elini değdirmiş ve buz gibi olduğunu görünce soğuktan öldüğünü düşünmüş. Daha sonra öldüğünden emin olduğu ejderhanın bulunduğu mağaranın bir kenarına kıvrılmış.
Ertesi gün kalktığında ise hala aynı şekilde ejderhanın haraketsiz olduğunu görünce aklına bir plan gelmiş. Plana göre, “herkes benim yılan avlayıp köye döneceğimi bekliyor ya eğer basit bir yılan yerine bu ejderhayı götürürsem! İşte o zaman namım büyür ve herkes bana saygı duyar…” diye düşünmüş. Aslında haksız da değilmiş. Tüm planı kafasında canladırmış ve hazırlıklarına başlamış.
Hikaye bu ya uzun bir yolculuk sonunda köyüne varmış. Herkes şaşkın şaşkın yılan avcısının etrafını çevirmiş. Hatta gösterilen ilgi o kadar abartılmış ki adam evine bile gidemez olmuş. O günün akşamında zor olsa da evine ulaşmış. Ancak çok sürmeden kapı çalımış, hediyesini kapan aklındaki soruları sormaya gelmiş. Adam her ne kadar bu durumdan memnun olsa da bakmış gelen giden bitmiyor demiş ki “yarın köy meydanında toplanın, yemek yiyip sohbet ederiz…” bu sözünden sonra gelenler ayaklarını kesmiş. Böylece o geceyi rahatça uyuyarak geçirmiş.
Yalanlar Gerçeğe Dönüşürse!
Ertesi gün büyük ve meraklı kalabalık köy meydanında toplanmış. Tabi bu arada da ejderha için uygun yer bulamamışlar ve köy meydanına geçici olarak koymuşlar. Bir tarafta ejderhanın cesedi diğer tarafta muhteşem sofra ve köylüler oturmuşlar. Sohbet başlamış ve herkes heycanlı gözlerle yılan avcısının tek başına nasıl bu ejderhayı yakaladığını dinlemeye başlamış. Yılan avcısı yolculuğundan başlamış anlatmaya, yakalamadığı ancak yakalamış gibi anlattığı yılarları da unutmamış. Bire bin kata kata, ballandıra ballandıra anlattıkça anlatmış. Bu durum karşısında ise çevresi iyice kalabalıklaşmış ve gösterilen hürmet o kadar artmış ki bu durum ona daha çok gaz vermiş. Anlattıkları o kadar milleti büyülemiş ki adeta ağızları açık dalıp gitmişler.
Yakınlarda bir çığlık duyuluncaya kadar her şey normalmiş. Sonra yılan avcısı kafasını kaldırınca ne görsün! Ejderha ayaklanmış ve insanları tek tek yakalayıp mideye indiriyor. Meğer ejderha ölmemiş. Sadece o çetin soğukta donmuş ve kendini bu hali ile muhafaza etmiş. Köye gelince ve etrafında toplanan kalabalığın da katkısı ile uygun sıcaklığı bulunca çözülmüş. Uyanması ile etrafındaki insanları yemesi bir olmuş. Sonunda yılan avcısına sıra gelmiş ve “ben ne yaptım!” demesi ile ejderhanın onu yok etmesi bir olmuş…
Peki Ne Anladık?
Bu hikayede çoğu kişiye göre ejderha nefsi simgelemektedir. Anlatılmak istenen ise nefsine sahip çıkamayanın başına neler gelebileceğidir. Nefsine sahip olamayanın sadece kendine değil çevresine de zararlı olabileceği anlatılmak istenmiş.
Günümüz gözü ile baktığımızda da aynı durum geçerli değil mi? Kimisi kendini bulunmaz Hint kumaşı sanar, kimisi ise her konuyu kendi bildiğini sanar. Her durumda sadece dediği “ben, ben…” değil mi? Son yıllarda boşanma durumlarının artmasını da buna bağlayabiliriz. Bu konuyu düşündüğümüz zaman insanların başaramadığı benlikten bizliğe geçmek durumu diyebiliriz. Bu durumda ise sonuç kaçınılmaz boşanmaya hatta şiddete kadar gidiyor değil mi?
Siz, siz olun asla yalancı yılan avcısının konumuna düşmeyin. Hem zaten yalanların gerçeğe çıkma huyunun olduğunu da biliyorsunuzdur. Ne yaparsanız yapın gün gelir sizi ve çevrenizi o ejderha bulur ve yok eder…