Bir sabah uyanıyorsunuz, Gözünüzü önünüzde boydan boya uzanan verimli topraklara; Mezopotamya’ya açıyorsunuz. Pencerenizden içeri kuş cıvıltıları giriyor. Masalsı bir tablo karşılıyor sizi.
Yüzyıllar boyu yapılan savaşların, çekilen acıların nedenini bu verimli topraklara bakınca anlıyorum. Dicle ve Fırat arasında kalan bu eşsiz ova öyle bereketliymiş ki; senede birkaç kere ürün almak mümkünmüş. Dünyada çok az rastlanır bir durumdur oysa…
Ve ”gece gerdanlık , gündüz seyranlık ” masal diyarı Mardin. Büyüsüne kapılmamak imkansız. Birçok medeniyete ev sahipliği yapmış; her kesimden, mezhepten, ırktan insanların hoşgörüyle bir arada yaşamış olması etkiliyor sizi. Farklı kültürler rengarenk bir mozaik oluşturuyor.
Gezimize ilk önce ana caddeden başlıyoruz. Her şey bu yol üzerinde Gümüşçüler, sabuncular, restaurantlar. Girdiğiniz her dükkanda ikram sınırsız. Meşhur badem şekerlerinden, kuruyemişlerinden doyasıya yiyebiliyorsunuz; sadece cebe atmak yasak 🙂 Daha siz istemeden sıcacık özel kahveleri geliyor önünüze. Tadımlık ama tadına doyulmaz kahvelerini yudumlarken gezimize devam ediyoruz.
Çarşıda gezerken ilk göze çarpan Artuklular tarafından yapılan Ulu Cami minaresi. Tüm heybetiyle karşılıyor sizi. Her yapı sizi sizden alıyor. Nerden bakarsanız bakın Mezopotamya görsel bir şölen sunuyor.
Kasımiye ve Zinciriye Medreseleri nin ortak özelliği ; avlularında büyük bir havuz olması. Çeşmeden akan su doğumu, döküldüğü yer çocukluğu ve gençliği, sonra ki ince uzun bölüm yaşlılığı ve havuzda biriken su da ölümü anlatıyor inanışa göre. Yapıları anlatmaya ise yeticek kelimeler yok haznemde. Sadece şaşkınlıkla izliyorum.
Deyrulzafaran; aktif olarak kullanılan Süryaniler için önemli dini merkezlerden biri. Manastır eğitim ve kültür yönünden geçmişten günümüze değerlerini koruyarak gelmiş. İçeriye girdiğinizde üzerinde Aramice yazılar olan dev sütunlar karşılıyor sizi, mistik havasına kapılıp gidiyorsunuz.
Dara Antik Kenti; yapılan kazılarda savaşta ölen Roma’ lı olduğu tahmin edilen kişilerin bulunduğu toplu mezarlar bulunmuş. Öyle bir yer ki; kollarınızı iki yana açıp ruhunuzu bu yapıya bırakmak, aldığınız her nefeste içinizde orayı hissetmek istiyorsunuz. Çok yakınında bir zindan bulunuyor. Merdivenlerden indiğinizde o ambiyans, ışıklandırma ve akustik sizi sizden alıyor. Bu zindanın bulunma hikayesi ise tamamen bir tavuğa ait. Anlatmıyorum ki gittiğinizde yöre insanının ağzından dinleyip hem tadını çıkarın hem de bu hikayeyi tebessümünüzle taçlandırın.
Ve Midyat; bir çok filme / diziye ev sahipliği yapmış bölgenin tanınan yüzü. Midyat Konuk Evi; yerli yabancı turistleri ağırlıyor. Uzun yıllar Süryani bir ailenin yaşadığı konuk evi daha sonra turizme açılmış. Teras katında nefes kesici Midyat manzarası sizi bekliyor.
Gelüşke hanı; eskiden ticari ve konaklama amaçlı kullanılırken şimdilerde restore edilerek restaurant ve dinlenme yeri olarak hizmet veriyor. Canlı müziğin de bulunduğu han ruhunuzu dinlendiriyor. Ayrıca; kuşlar tepenizden şans yağdırıyor ve bundan nasibinizi alıyorsunuz.
Dar sokakları, umut dolu çocukları yüreğinizde ki uçurtmaları yeniden havalandırıyor.
Demem o ki; bazı şeyler anlatılmaz yaşanır. Gidin, görün emin olun pişman olmayacaksınız. Ruhunuzda bir masal, yüzünüzde bir tebessüm, kulaklarınızda hoş bir seda kalacak…
NOT: Bu gezi sırasında bize eşlik eden güleryüzünü ve samimiyetini en önemlisi misafirperverliğini esirgemeyen arkadaşlara selam olsun…
Gezip görmüşlüğüm var benim de ama o kadar güzel anlatmışsın ki tekrar görülmesinin zamanının geldiğini düşündürdü bana. Eline sağlık.