içinde ,

Tıp, Sağlık Ve Edebiyat

Merhaba.

Bugün, epeyce bir zamandan beri hayalini kurup da bir türlü fırsat bulamadığım bir şeyi yapmak istiyorum. Daha doğrusu kafamda nicedir hayali dönüp duran şeyin ilk adımını atıyorum. Kendimi, öyle çok da iyi bir okuyucu olarak tanımlamam. Bunu en baştan, dürüstçe belirtmem gerekir. Yine de bu durum, yani esaslı bir okur olmamam, okuduğum kitapları amatör bir ruhla da olsa yorumlamama mani değildir diye düşünüyorum. Özellikle son iki yıldır, tıp ve sağlık üzerine yazılmış edebi türlere yönelik bir merakım gelişti. Biraz düşünüp de hemen sayısını hatırlayamayacağım kadar çok eser okudum. Bu kitapların neredeyse tamamı Türkçe ve yine büyük bir kısmı sağlık alanına ilişkin edebi yapıtlar.

Şimdi geriye dönüp baktığımda bu sürece dair birkaç “keşke”m olduğunu fark ediyorum. Bunlardan en önemlisi, okuyup bitirdiğim herhangi bir kitaba dair, o kitabın bende bıraktığı izlenime ilişkin yeterince bir şeyler “karalamamış” olmam! İşte bu platformda, bu “keşke”lerime en azından bir ucundan tutarak, son vermek istiyorum. Henüz okuyup bitirdiğim kitaplardan uygun gördüklerimi burada paylaşmak, yorum gelirse cevaplamak ve kişisel okumalarıma dair bir bellek oluşturmak niyetindeyim. Bu gayreti ne kadar sürdürebilirim, emin değilim. Ancak emin olduğum bir şey var ki ilk adımı atmadan hiçbir yolculuk başlamaz. Öyleyse ilk adımı atalım ve en son okuduğum kitapla başlayalım…

Kitap: Doktor Beyefendi Kızım

Kitapsaati Yayınları’ndan, 2018 yılı başında çıkmış. Son on sayfasındaki fotoğraflarla birlikte 130 sayfalık bir hacme sahip. Yazarı Necla Buyan, bir akademisyen; çocuk nefroloji ve çocuk romatoloji uzmanı.

Kitabın alt başlığı “Bir Çocuk Doktorunun Anıları” çok iddialı bir alt başlık. Oysa kitap, neredeyse iki yıllık bir süreci içeren mecburi hizmet anılarından oluşuyor. Başka nasıl bir başlık olabilirdi derseniz, bilemiyorum. Ancak bu başlık, okuyucuya daha geniş bir zaman aralığına dair bir anlatım sunuyor gibi geldi bana. Bir başka olasılık da kitabın, birkaç silsile halinde yayınlanacak bir “anı serisi”nin ilk kitabı olması ki işte o zaman tadından yenmez.

Necla Buyan, her ne kadar kitabın daha ilk sayfalarında kendisini bir “edebiyatçı” olarak görmediğini belirtse de akıcı dili ve içten üslubuyla kitap okuyucuyu alıp götürüyor. Kitabın götürdüğü yer Boğazlıyan, 80 sonrası dönem, o dönemin sosyal ve siyasal koşulları ve işini hakkıyla yapmayı kendine ilke edinmiş bir çocuk hekiminin iç dünyası.

Özellikle yörenin sosyolojik tasvirleri, halkın kullandığı dil ve Anadolu’nun kendine özgü havası, kitaba içten bir tat katmış. Anı kitaplarının en büyük sıkıntısı, yazarın bizzat yaşadığı olumsuzlukları anlatırken kullandığı / kullanacağı dilin ayarını belirleme çabasıdır. Necla Buyan da bu çabadan bahsediyor ve metni birkaç farklı kişinin bakış açısından yararlanarak yeniden şekillendirdiğini yani kitabın bazı kısımlarını çıkardığını, bazı kısımlarını yumuşattığını belirtiyor. Bu yaklaşımın yerinde ve başarılı bir uygulama olduğu kanısındayım. Zira kitabın bu haliyle bile kimi yerlerindeki bazı ifade ve anlatım tarzlarının sert ve damgalayıcı öğeler barındırdığını söyleyebilirim. En azından ben, kitabın bazı kısımları okurken öyle bir izlenim edindim. Belki de başka okuyucular kitabı benim kadar alıngan bir gözle okumamış olabilir. Nihayetinde bir kitaptan kimin, nasıl bir izlenim edindiği tamamen öznel bir durumdur…

Elbette bu eleştirilerin ötesinde, uzmanlığını yeni almış bir çocuk hekiminin bir yurt beldesinde iki yıl dişini tırnağına takarak halka hizmet etmesi, vazifesini bihakkın yapması ve ardında güzel anılar bırakarak oradan ayrılması çok samimi bir anlatım biçimiyle ele alınmış. Dönemin sağlık koşulları, hastane ve personel durumları, kiracı-ev sahibi-komşuluk ilişkileri, idari-adli-askeri zevatla olan ilişkiler; bunların hemen hepsi kimi zaman kızarak, kimi zaman acıyarak, gülerek, kimi zaman alttan alarak ama hepsi de içten, samimi bir duyguyla ortaya serilmiş. Necla Buyan Hoca, ne iyi etmiş de böyle bir kitabı yazmış. Ellerine, kalemine, yüreğine sağlık. O vatan toprağında hayatına dokunduğu, şifalı elleriyle dertlerine derman olduğu çocuklar için ise kendisine ayrıca bin teşekkür.

Bu arada belirtmek gerekir ki yazar, kitabın telif gelirini “Darüşşafaka Cemiyeti”ne bırakmış. Bütün yaşadıklarının üstüne de böylesi bir alicenaplık sergilemiş. Keşke hekimlerimiz anılarını yazsa, daha çok yazsa ve bu eserler kitapseverlere ulaşsa. Türkiye’de hekimlikle alakalı anlatılacak, yazılacak çok fazla şey var çünkü…

Selam ve sevgiyle.

Yazar Hasan Erbay

Tıp Tarihi ve Etik, Öykü Yazarı
Kitapları
-Tıbbiyeli Muharrem
-Tıptan Öte
-Kırk Pencereli Konak

Bir yanıt yazın

Nefesi Tutku Olan Kadın; Afife Jale

Katil-Maktûl