içinde

Şüpheciliğin Babası Pyrrhon

Hiç kimse bir şey bilemez, hatta bu safra kesin değildir. Doğru olduğu inandığınız şeylere güvenemezsiniz çünkü yanılıyor olabilirsiniz. Her şey sorgulanabilir, hiç kimse bir şey bilemez, hatta bu bile kesin değildir. Doğru olduğu inandığınız şeylere güvenemezsiniz çünkü yanılıyor olabilirsiniz. Kendinizi bir düşünceye adarsanız, hayal kırıklığına uğrarsınız. Bu, eski Yunan ve daha sonra sonra. Yunan’da yaşamış Pyrrhon, tüm zamanların en ünlü ve belki de en uç şüphecisidir. Hayatı da oldukça gariptir.

Birçok şey bildiğimizi düşünebilirsiniz. Örneğin şu anda bu yazıyı okuduğunuzu biliyorsunuz. Ama şüpheciler bunu sorgularlar.. Şu anda gerçekten de bu yazıyı okuduğunuzu hayal etmediğinize neden inandığınızı düşünün.. Bundan gerçekten emin olabilir misiniz? Okuyor gibi görünüyorsunuz – size öyle görünür. Ama belki de halüsinasyon ya da rüya görüyorsunuz. Sokrates’in tek bildiğinin, hiçbir şey bilmediği olduğunda ısrar etmesi de şüpheci bir bakış açısıydı. Pyrrhon bunu çok daha da ileriye taşıdı;belki de biraz fazla ileriye.

Pyrrhon’un hayatıyla ilgili anlatılanlara inanılacak olursa, hiçbir şeye kesin gözüyle bakmamayı kariyere dönüştürdüğünü görürüz. Sokrates gibi o da hiçbir şey yazmadı. Dolayısıyla onunla ilgili bildiğimiz her şeyi ölümünden birkaç yüzyıl sonra başkalarının yazdıklarından öğreniriz. Onlardan biri de Diogenes Laertios’tur. Bize Pyrrhon’un meşhur olduğunu, yaşadığı yer olan Elis’te yüksek rahip konumuna getirildiğini ve onun onuruna filozofların vergi ödemek zorunda olmadığını söyler. Filozofların vergi ödememesi gayet iyi bir fikir olsa da, bunun doğru olup olmadığını bilmemizin yolu yoktur.

Yine de bilebildiğimiz kadarıyla, Pyrrhon şüpheciliğini oldukça olağanüstü şekillerde yaşadı. Onu koruyacak arkadaşları olmasaydı, yeryüzünde geçirdiği zaman çok kısa olurdu. Uzun yaşamak için her aşırı şüphecinin, kendisinden daha az şüpheci olan insanların desteğine ya da bolca şansa ihtiyacı vardır.

Pyrrhon hayata şöyle yaklaşırdı. Duyularımıza tamamen güvenemeyiz çünkü bazen bizi aldatırlar. Örneğin karanlıkta gördüğünüz bir şey hakkında kolayca yanılabilirsiniz. Birinin size seslendiğini düşündüğünüz zaman yalnızca ağaçlar arasında esen rüzgarı işitmiş olabilirsiniz. Pyrrhon duyularının ona doğru bilgi verme olasılığını hepten göz ardı etmez ama meseleye karşı açık görüşlü tavrından da ödün vermez.

Duyuları onu aldatabileceği için onlara güvenmez. Ayaklarının uçurumun kenarında kıvrıldığını ya da öne doğru devrildiğini hissetse bile aşağıdaki kayalara düşeceğine ikna olmaz. Kayalara düşmenin sağlığına zarar vereceği bile onun için açık değildir. Mutlak anlamda bundan nasıl emin olabilir ki? Hepsinin şüpheci olmadığını tahmin ettiğimiz dostları başına bir kaza gelmemesi için onu kollamasa büyük ihtimalle başı beladan kurtulmazdı.

Onunla ilgili bu hikayelerin bazıları, felsefesiyle dalga geçmek isteyenlerin uydurduğu masallar muhtemelen. Fakat hepsinin uydurma olduğu da söylenemez. Mesela gemiyle yolculuk yaptığı sırada, gelmiş geçmiş en korkunç fırtınalardan birinin ortasında kaldığında serinkanlılığı hiç bozmamasıyla ünlüdür. Sert rüzgar geminin yelkenlerini parçalar, dev dalgalar tekneyi döver. Etrafındaki herkes korkuya kapılır ama Pyrrhon bunların hiçbirinden etkilenmez. Görünüşler sıklıkla aldatıcı olduğundan, fırtınadan gelebilecek herhangi bir zarardan da kesin olarak emin olamayacaktır. En tecrübeli denizciler bile paniğe kapıldığında, o sükunetini korumuştur. Bu şartlar altında bile kayıtsız kalmanın mümkün olduğunu kanıtlamıştır. Bu hikaye muhtemelen gerçektir.

Pyrrhon gençliğinde Hindistan’a gitmişti. Muhtemelen sıradışı yaşamının ilham kaynağı da burası oldu. Hindistan, kendilerini aşırı, neredeyse inanılmaz boyutlarda fiziksel zorluklara tabii tutabilen ruhani hocalar ve guruların muazzam bir geleneğine sahipti: İçsel dinginliğe ulaşmak için diri diri gömülme, bedenin hassas bölgelerine ağırlıklar asma ve haftalarca yemek yemeden yaşama. Pyrrhon’un felsefeye yaklaşımı bir mistiğinkine yakındı. Bunu başarmak için kullandığı teknikler ne olursa olsun, dediklerini uyguluyordu. Sakin ruh hali etrafındakileri derinden etkiliyordu. Ona göre, herhangi bir şey karşısında galeyana gelmemesinin nedeni, mutlak anlamda her şeyin bir yargı meselesi olmasıydı. Hakikati keşfetmenin bir yolu yoksa, endişeye de mahal yoktur. O zaman kendimizi bütün katı inançlardan uzaklaştırabiliriz, çünkü böyle inançlar her zaman hayal ürünüdür.

Pyrrhon’la tanışsaydınız büyük ihtimalle onun deli olduğunu düşünürdünüz. Belki de gerçekte öyleydi. Ama düşünceleri ve davranışları tutarlıydı. Kesin dediğiniz pek çok şeyin anlamsız olduğunu, iç huzurunuza gölge düşürdüğünü düşünürdü. Çok fazla şeye kesin gözüyle bakmak kumdan kaleler inşa etmek gibidir. Düşüncelerinizin temelleri, inanmak istediğiniz kadar sağlam değildir ve sizi mutlu kılma ihtimalleri yoktur.

Pyrrhon felsefesini, mutlu olmak isteyen herkesin sorması gereken üç soru biçiminde düzgünce özetlemişti:

*Nesnelerin gerçek yapısı nedir?

*Nesneler karşısında duruşumuz ne olmalıdır?

*Nesneler karşısında doğru bir duruştan ne kazanırız?

İlk cevap, dünyanın neye benzediğini kesinlikle bilemeyiz. O anlayışımızın ötesinde bir şeydir. Hiç kimse gerçekliğin nihai doğasını bilemez. Bu bilgiyi elde etmek insanlar için mümkün değildir. Bu yüzden bu soruyu unutalım gitsin. Bu görüş, Platon’un Formlar Teorisine ve Filozofların bunların bilgisini soyut düşünce yoluyla elde edebilecekleri ihtimaline tamamen çekişme içindedir.

İkincisi ilk cevabın sonucu olarak, kendimizi hiçbir görüşe teslim etmemeliyiz. Hiçbir şeyi kesin olarak bilemeyeceğimizden, tüm yargılarımızı askıya almalı ve hayatlarımızı yargıdan kaçınarak yaşamalıyız. İstediğinizi elde edemediğinizde mutsuz olursunuz. Ne var ki, bir şeyin diğerinden daha iyi olduğunu bilemezsiniz. Dolayısıyla mutlu olmak için, kendimizi arzularımızdan kurtarmamız ve işlerin nasıl sonuçlanacağıyla ilgilenmememiz gerekir. Hiçbir şeyin önemli olmadığının farkına varın. Böylece hiçbir şey, ruh halinizi yani iç huzurunuzu bozmayacaktır.

Üçüncüsü bu öğretiyi takip ederseniz, hayatınız şöyle olacaktır: Başta, herhangi bir şey hakkında muhtemelen ne diyeceğinizi bilemeyeceğiniz için, sessiz kalırsınız. Sonunda da bütün endişelerinizden arınırsınız. Bu da bir insanın hayattan bekleyebileceği en iyi şeydir. Tüm bunlar neredeyse dinsel bir deneyim gibidir.

Teoride böyle bir şeydi. Pek azımız onun önerdiği türde bir kayıtsızlık haline ulaşabilir. Herkes en kötü hatalarından onu kurtaracak bir arkadaş grubuna sahip olacak kadar şanslı değildir. Aslında herkes Pyrrhon’un tavsiyesini takip etseydi, Pyrrhoncu şüphecileri kendilerinden koruyacak kimse kalmazdı ve koca felsefe ekolü çok geçmeden uçurumun kenarından tepetaklak düşerek, hareket halindeki araçların önüne atlayarak ya da vahşi köpekler tarafından parçalanarak yok olup giderdi.

Pyrrhon’un yaklaşımının temel zayıflığı, “hiçbir şeyi bilemeyiz“le başlayıp “tehlikeli bir şey karşısındaki içgüdülerinizi ve hislerinizi yok saymalısınız” sonucuna ulaşmasıdır. Ne var ki birçok olası tehlikeden içgüdülerimiz sayesinde kurtuluruz. Bütünüyle güvenilir olmayabilirler, ama sırf bu nedenle içgüdülerimizi öylece yok sayamayız. Hatta Pyrrhon bile bir köpek ısırdığında oradan uzaklaşacaktır: Ne kadar istese de otomatik tepkilerini tam anlamıyla ortadan kaldıramazdı. Dolayısıyla Pyrrhoncu Şüpheciliği denemek ve sonuna kadar yaşamak aykırılık görünür. Bu şekilde yaşamanın Pyrrhon’un düşündüğü gibi bir iç huzuru sağladığı da kesin değildir. Pyrrhon’un Şüpheciliğiyle ilgili şüpheye düşmek mümkündür.

Felsefe tarihindeki tüm şüpheciler Pyrrhon kadar uç noktada değildi. Bu çeşit bir şüpheci sorgulama, felsefenin özünde yatar. Aslında bu anlamda tüm büyük filozoflar şüphecidir. Bu dogmatikliğin karşıtıdır. Dogmatik olan biri gerçeği bildiğinden çok emindir. Filozoflar dogmaya meydan okurlar. İnsanların yaptıkları şeye neden inandıklarını, sonuçlarını desteklemek için ellerinde ne gibi kanıtlar olduğunu sorarlar.

Pyrrhon tüm endişelerden özgür olmayı tavsiye etse de çoğumuz bunu başaramayız. Ortak kaygılarımızdan biri de öleceğimiz gerçeğidir.

Basit bir tavsiye: Siz Pyrrhon kadar şüpheci olmayın ama her şeyden şüphe edin, özellikle bu post-truth çağında. Hisleriniz ve deneyimleriniz sizi büyük olasılıkla doğruya götürecektir. Unutmayın ki mutlak doğruya hiçbir zaman kesin olarak bilemeyiz.

Yazar Erencan DURMAZ

Bir cevap yazın

Romantika – Turgut Özakman

Yalancı Yılan Avcısı