Schopenhaouer Felsefesi Üzerinden Hayata Dair Bazı Şeyler Ve Doğu İle Batının Mutluluk Anlayışı İle Zihinsel Uyuşturucular Zincirinin Soy Kütüğü
“Doğuştan gelen tek bir yanılgı vardır. O da mutlu olmak için burada olduğumuzu sandığımızdır.” – Arthur Schopenhauer
İnsan hiçbir zaman mutlu olmak için varolmamıştır. Varolduğu anların bazılarında mutlu olduğu doğruydu fakat amaç hiçbir zaman mutluluk olamazdı.
Mutluluk bir hastalığın kendisine değil semptomuna (belirtisine) benzer. O çeşitli faaliyetler veya şartlara bağımlı olarak istemsizce ortaya çıkar ve yemeğin kendisi değil kokusudur. Kokunun aslen elle tutulur hiç bir mahiyeti olmaması gibi mutlulukta amaç hatta araç bile olamaz. Bir çeşit morfindir ve kendine bağımlı yapan uyuşturucu çeşitlerinden biridir.
Seni başka bağımlılıklara da sürükler. Örneğin: İnsana bağımlılık. Bu en tehlikeli uyuşturucuların başında gelir ve seni başkalarının onayı beklentisine sokarak kendi benliğinden uzaklaştırır.
Al sana bir uyuşturucu daha: Onay istenci. Ben sana bunlardan nasıl kurtulacağını söyleyemem bunu psikiyatrist veya psikolog da yapamaz. Söylesene kaç kişi tamamen iyileşiyor. Kaç psikotik durumun tedavisi var.
İşte burada şuna dikkat etmelisin: Hayatta kurtuluş pek mümkün değildir. Ankara’ da bir mahalle veya Bob marley şarkısı fazla değil. Kurtuluş dedikleri demiş Günday.
Gerçekleri söylediğim ve olmayacak duaya amin demediğim için herkes benden nefret etti. Fakat kardeşlerim zihinsel putlarımızı yıkmamamız, iki yüzlülüğü bırakmamamiz halinde mahvoluruz.
O zaman bir uyuşturucu daha çıkar ortaya: Yalnızlık korkusu. Schopenhauer’in de dediği gibi: Büyük beyinlerin ortak kaderi yalnızlıktır. Yine Schopenhauer felsefesi üzerinden gidersek: Kadın erkek ilişkileri üzerinden deha ve yalnızlık bağıntısı hakkında şu söylenir: “…Kadına çekici gelen şey, özellikle güçlü bir irade, kararlılık ve cesaret ile bunların yanında belki bir de dürüstlük ve temiz bir kalptir. Öte yandan, zihinsel niteliklerin, kadının üzerinde doğrudan veya içgüdüsel olarak herhangi bir gücü ve etkisi bulunmamaktadır ve bunun nedeni de sadece bunların babadan miras alınan nitelikler olmayışıdır. Anlayış yoksunluğu, kadınlar için bir sorun teşkil etmez aslında fevkalade bir zihinsel üstünlük hatta deha anormal görülerek kadınlar üzerinde arzu edilmeyen bir etki bile yaratabilir.
İşte bu nedenden dolayı, kadınlar söz konusu olduğunda, çirkin, budala ve kaba erkeklerin, kültürlü, zeki ve kibar erkeklerden daha başarılı olmalarının örnekleriyle sık sık karşılaşırız.
Aşk evlilikleri, büyük ölçüde, zihinsel yönden, birbirinden tamamıyla farklı tabiatlar arasında gerçekleşir; örneğin, kaba saba, dar görüşlü ama güçlü erkeklerle ziyadesiyle hassas, ince düşünceli, kültürlü, estetik duygusu gelişmiş kadınlar arasında veya erkeğin deha derecesine varacak bir zekâya ve engin bir kültüre sahip olup da daha düşük zekada bir kadının arasında yaşanan evlilikler gibi:… gözden kaçırılmaması gereken şey, sadece, gerçek aşkı doğuran bütünüyle içgüdüsel ve anlık çekicilikten bahsedilmekte olunduğudur. Fakat zeki ve kültürlü bir kadının, erkekteki zekâyı ve anlayışı takdir etmesi ve aynı şekilde bir erkeğin de akılcı bir biçimde düşünüp taşındıktan sonra karısı olacak kızın sahip olduğu karakteri sınava tabi tutup ona bir değer atfetmesi, burada ele almakta olduğumuz konunun bütünüyle dışındadır. Böyle şeyler, mantık temeline oturmuş bir evlilik için geçerlidir ve bizim konumuz olan tutku aşkıyla en küçük bir ilgisi dahi bulunmamaktadır.
Bütün bu ilkel bağımlılıklar her anlamda bizi olumsuz ve dışa bağımlı yapar fakat gözden kaçmaması gereken nokta batı ile doğunun olaya bakış farkıdır. Batıya göre Aristo mantığınca ya o ya da bu tercih edilir. Oysa doğu olaya parçalayıcı değil bütünsel bakar. Diğeri değil tamamı der doğu.
Gece nasıl gündüz olmadan tanımlanamazsa varoluşta zıddı ile bir bütündür ve onsuz bir anlamı kalmaz. Her şey iç içedir lakin birbirini kapsamaktan çok birbirine kenetli haldedir. Bir ağacın kökü batıya göre toprağı delerek ilerlerken doğuya göre onunla kucaklaşır. Ne kadar derleyici olursak o kadar tam hissederiz. Bunun adı ise mutluluktur.
Konunun başında en kök kısma mutluluğu ve batının ona bakışını koydum şimdi ise bize bakan tarafı, doğuyu bıraktım ortaya. Mutluluk, haz, özgürlük gibi güzel yaşam emareleri hep mutluluktan doğar.
Bir şeyi başarıyorsan bu seni mutlu eder mi bilmem ama onu başarmanın sebebinin o an mutlu olman olduğunu söyleyebilirim. Yorgun veya tembel değil sadece mutsuzsun bu yüzden hiç bir şey yapasın gelmiyor.
Her an yaşamına temas eden iyi veya kötü diye damgaladığın şeyleri düşün bunlar iyi veya kötü değil sadece senin yorumumdan ibaret. Her şeyden önce mutluluk gelir sonrası onu takip eder. Tadını çıkar.
Mutsuzluğun asıl nedeni karşılaştırmadır. Sende herkes gibi eşsizsin. Herkes eşsizse o halde benim eşsizliğim sıradan demektir diyebilirsin fakat sıradan veya üstün olmakta değerlendirme sisteminle ilgili bir durum. Yani sıradan olmak senin için herkes gibi, öylesine, kopya, yetersiz olmak anlamına geliyor olabilir fakat sıradan olmak içinde gül bahçeleri taşımak gibidir. Karmaşık olmaya hiç gerek yok. Basitçe eşsizsin, bugünü son gününmüş gibi yaşa çünkü cesur olmadan mutlu olamazsın ayrıca zaman bir yanılsamadır. Hatta yoktur.
Gece ve gündüzü gün diye adlandıran onu saatlere bölen biziz. Biz bütün olan her şeyi bozduk. Aslında bize göre milyarlarca yıllık zaman dilimi belki de başka bir yerde bir gündür. Bunun zaman algısından çok bütünsellik algısıyla ilgisi var. Ne kadar parçalarsan o kadar mutsuz olursun.
Kalbim kırık derken duygusal bütünlüğün parçalanmasından söz ederiz. Bütün olmalıyız, derleyici, toplayıcı olmalıyız ve bunu kendi içimizde yapmalıyız.
Selâmetle.