“Hangi şarkıya girsem, notalar do re mi fa
Sol diyorum sana sol, la sesim sende kalmış.”
Öğrenciliğimiz zamanında değişmeyen bir durum vardı. O da öğretmen derste anlatacağı konuyu bitirmiş, üzerine birkaç dakika kaldıysa zilin çalmasına; sınıftan güzel sesli bir öğrenci seçilirdi ve türkü söylettirilirdi. Böylece kalan birkaç dakika hoş geçirilirdi. Edebiyat öğretmeni olmanın güzel yanıysa; öğrencilere edebiyatı sevdirme ve onların sanata ilgi duymaları amacıyla bu zaman diliminde şiire zaman ayırıp, şiir üzerine konuşabiliyor olmanızdır.
Lise müfredatında yer alan edebiyat konularının doğru bir planlamayla düzenlenmediği aşikâr. İlk sene edebiyatın bir sanat dalı olduğu ve edebiyat terimleri öğretilirken diğer seneler Türk edebiyatı kronolojik bir sıralamayla anlatılır. Kronolojik sıralama nedeniyle de Cumhuriyet dönemi edebiyatımız son sınıfa; güncel şairler ve onların şiirleriyse okulun son haftalarına kalmış olur. O zamana kadar öğrenci edebiyatı hep tarih olarak görür, yakın zaman işlenmediği için zamanla edebiyattan uzaklaşır. Bu nedenle zaman zaman aramızda edebiyat müfredatının yakın tarihten uzak tarihe doğru hazırlanması gerektiğini konuşuruz.
Sınıflarımda (hangi düzeyde olursa olsunlar) fırsat buldukça sanatı ve edebiyatı özümsemeleri amacıyla daha çok tanıdıkları sanatçıların şiirlerini okumaya, okutmaya çalışırım. Her sene seçtiğim ilk isim hayranlık duyduğum Cemal Safi olur. Genellikle ilk duyduğum cümleler “Hocam o kimdi?” ve “Cemal Süreya’yı duymuştuk da Safi’yi ilk defa duyuyoruz” olur. Her defasında ismin büyüklüğünün bilinçsizliğinde yapılan yorumlar, seçtiğim sanatçıyla ilgili kararımın doğruluğundan emin olmamı sağlar. Popüler kültür etrafında hayatlarını, sanatsal faaliyetlerini şekillendiren zamane gençlerimizin bu ismi duymamış olmalarına değil, şiirleriyle tanımalarına odaklanırım. Onlara ustanın; aşkın ağzından, aşkı tarif ettiği “Tek Hece” şiirini kötü bir yorumla da olsa okurum. Gelecek derse de şairin bir şiirini yazıp gelmelerini isterim. Gelecek derste istisnasız olarak, şaşkınca söylenen şu yorumlar kulağıma çalınır: “Hocam! Cemal Safi’nin bildiğimiz ne çok şiiri varmış.” “Hocam, Candan Erçetin’in söylediği “Git” parçası Cemal Safi’nin şiiriymiş.” Başka bir öğrenci “Ya Evde Yoksan” da onun şiiriymiş, der. Hatta bazı sınıflar, nice Türk Sanat Musikisi ustasının seslendirdiği “Seni görmem imkânsız rüyalarım olmasa” mısralarının geçtiği Rüyalarım Olmasa ve “Seninle cehennem ödüldür bana, sensiz cennet bile sürgün sayılır” sözlerinin bulunduğu Vurgun parçalarının da ustanın kaleminden çıktığını öğrenip gelmişlerdir.
Şiir; şuurdan türemiş ve bilinçli olma halidir, derler. Türkiye çapında yüz binlerce hayranı olan şairlerimizin, gençler arasında az tanınmasının nedenlerinden birinin müfredat etkeni olduğunu kabul etsek de yeterli bilince sahip olmadığımız gerçeğini göz ardı edemeyiz. Popüler kültür karanlığında ışık bulmakta zorlandıklarını fark etmeliyiz. Toplumun sanat anlayışının gelişmesi, edebi zevkinin yükselmesi için milli değerlere, ürünlere gereken değeri vermeliyiz. Böylece değerli ve gerçek! sanatçılarımızın el üstünde tutulması için naçizane çaba göstermiş olalım.
Kelam ustasına saygılarımla…
Aşkı senden güzel anlatan olmadı, mekanın cennet olsun Cemal Safi, elinize sağlık..