Marcel Duchamp 1955’te Amerikan vatandaşlığına geçmiş Fransa doğumlu ressam, heykeltıraş ve yazardır. Yirminci yüzyılın en önemli sanatçılarından biri olarak kabul edilen Duchamp, geleneksel estetik kuralları yıkarak sanat eserleriyle günlük nesneler arasındaki sınırı ortadan kaldırmıştır. Kendisinin devrimci meşhur “hazır-yapılmış”eserleri sanatta etkisi artarak hissedilen bir çığır açtı ve gerek Dadaist gerekse gerçeküstücü hareketlerle yakın bağlar kurdu.
İlk Yılları ve Çalışmaları
Duchamp 1887’de Fransa’nın Yukarı Normandiya bölgesinde dokuz kişilik kültürlü bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geldi. Duchamp’ın altı kardeşinden biri henüz bebekken öldü, üçü ise onun gibi başarılı sanatçılar oldular: Ressam ve baskıcı Jacques Villon, heykeltıraş Raymond Duchamp Villon ve ressam Suzanne Duchamp-Crotti.
Duchamp, sekiz yaşına gelince okula başladı. Rouen şehrindeki Lycee Pierre-Corneille’de sıkı bir eğitim alarak matematik ve çizimde ustalaştı. Her ne kadar örnek bir öğrenci değildiyse de bu iki alanda ödüller kazandı ve çizim dalında aldığı ödül onu sanatı daha ciddi icra etmeye yöneltti.
Duchamp, 1905 yılının sonbaharında Academie Julian’da sanat eğitimi almak için Paris’e gitti, ama aynı yıl derslere pek katılmadı. Öte yandan, daha sonraları karikatür dergilerine satacağı karikatürleri çizmeye başladı. Sözcük oyunlarıyla dolu çizimleri, hayatının geri kalan yıllarında yapacağı çalışmalarda kendini gösterecek kaba mizah anlayışını yansıtıyordu. İlk eserlerinin çoğu post-izlenimci bir hava taşır, ama kübizm ve fovizm gibi diğer çağdaş akımlarla da ilgilendi. Kesin olan şu ki, o hiçbir üsluba bağlanmadı. Sanat çevrelerinde onun estetik akışkanlığının kendi başına devrimci olduğu kabul edilmektedir.
1911’de avangart sanat düşkünü Guillaume Apollinaire ile arkadaş oldu. Apollinaire’in daha önce Duchamp’ın 1909’da açtığı sergiye koyduğu eserlerden “çok çirkin çıplaklar” gibi sözcükler kullanarak söz etmiş olması bu arkadaşlığın başlamasını engellemedi. Duchamp’ın eserleri bu konuda kübizmin izlerini taşımaya başladı. Aynı zamanda 1909’da izlenimci hareketten çekilene değin bu harekete sıkı sıkıya bağlı resimler yapmış Francis Picabia ile yaşam boyu sürecek bir dostluk kurdu. Duchamp ve Picabia, daha sonraları kübizmi fazlasıyla metodik, durgun ve kısıtlayıcı bularak fütürizm ve soyutlamacılığı keşfe koyuldular. Duchamp ile kardeşi Jacques daha sonraları Puteaux Grubu diye bilinecek bir tartışma grubu kurdular. Diğer sanatçılar ve yazarlar da Jacques’ın Puteaux bölgesindeki evinde düzenli olarak bir araya geldiler; böylece orfik kübizm ayırt edilebilir konudan ya da ana fikirden uzak duruyor, anlam ve duygu aktarmak için çoğunlukla soyut şekiller ve renkler kullanıyordu. Duchamp, kendini bu gruptan uzak tutup kuramsal tartışmalara katılmaya yanaşmazken resimlerinde kübist üslubu benimsemiştir.
Daha sonraları Duchamp, bir geçiş dönemine girdi ve bu dönemde sanatını geliştirmek için matematiği kullanarak dördüncü boyutu resmetme çabasına girdi. Bu döneme ait eserlerinden olan Kahve Değirmeni çeşitli “makine” resimlerinden ilki olarak kabul edilirken Satranç Oyuncularının Portresi çakışan düzlemler ve çoklu perspektif gibi kübist unsurlara yer verir. Her iki resmi de 1911’de yapmıştır.
Merdivenden İnen Çıplak
1911’de Duchamp, iç içe geçmiş, neredeyse tek renkli beş siluetten oluşan Portre isimli resmini bir sergiye verdi. Bu resim ve hareketin mekanik evrelerini işleyiş biçimi, hem kübizm hem de fütürizm etkileri taşıyan Merdivenden İnen Çıplak adındaki kışkırtıcı resmi için bir taslak işlevi gördü. Ne var ki ikinci resim sistematik bir etki uyandırmak için birinci resimdeki siluetlerin bütünlüğünü nispeten bozmuştur.
Merdivenden İnen Çıplak adlı resim Fransa ve Amerika’da çok farklı tepkiler aldı. 1912 yılının Şubat ayında yirmi sekizincisi yapılan Bağımsızlar Salonu sergisini düzenleyen komite, söz konusu tabloyu açıkça reddetti. Seçici komitenin üyeleri, Duchampların aile dostları olmaları ve kübizmi bilmelerine rağmen sanatçının alışılmadık imgesinden dolayı utandılar. Ertesi yıl aynı tablo New York’daki Armory Show’da sergilenince bu sefer kabul gördü. Aynı resme farklı tepkilerin verilmesi Duchamp’ı altüst etti ve sanatçı, yirmi beş yaşında geleneksel resimden uzaklaşmaya başladı. Bazıları bu durumun, Duchamp’ın eserlerindeki sanatla alay etme noktasına varan ironi çalışmalarına olan inancına zarar verdiği kanısındadır. Bazıları ise Duchamp’ın duruşunu kışkırtıcı ve teşvik edici bulur.
Resme olan inancını yitiren Duchamp, estetikten ya da kendi deyişiyle “retinal sanat”tan yüz çevirdi ve daha akademik bir felsefeye yöneldi. Nitekim Büyük Cam adıyla da bilinen Kendi Güveyleri Tarafından Çırılçıplak Soyulan Gelin İçin 1913’te başladığı etütlerde, endüstriyel tasarımın düzenli geometrisini benimser ve 1923 yılına kadar Duchamp’ın çalışmaları neredeyse tamamen ön etütlerden ibaret kalır.
New York ve Büyük Cam
Birinci Dünya Savaşı’nın patlak vermesi üzerine Duchamp, yıllar önce büyük başarı kaydettiği Armory Show gelerinin bulunduğu ABD’ye göçtü. Amerikalıların gözünde ünlü bir adam olarak 1915’te New York’a varınca sıcak bir ilgiye karşılandı ve dahası, Amerikalı bir koleksiyoncu, eleştirmen ve şair olan Walter Arensberg tarafından kendisine atölye tahsis edildi. İşte bu atölyede sonraları Büyük Cam adını vereceği eserini meydana getirdi. Yaklaşık 274 cm x 152 cm ebatlarında olan Büyük Cam folyo, tel ve diğer maddelerden yapılma geometrik şekillerle dolu iki cam panodan oluşan masif bir eserdir.
Sanat galerinden pek çok teklif almasına rağmen tam zamanlı resim yapmayı tercih etmiyor, onun yerine geçinmek için Fransızca dersleri veriyordu. Yaptığı eserleri ya eşe dosta hediye ediyor ya da kasten mütevazı tuttuğu meblağlarla satıyordu. O eserlerin çoğu günümüzde Philadelphia Sanat Müzesi’ne bırakılmış Arensberg Koleksiyonu’nun birer parçasıdır. 1918’de henüz bitirmediği Büyük Cam’ı Walter Arensberg’e satıp Buenos Aires’te dokuz ay geçirdi. Oradayken Birinci Dünya Savaşı’nın bittiği haberini alınca Paris’e geri döndü. Yine Picabia ile birlikte kalarak ilk Dadaistlerle yakın bağlar kurdu ve Büyük Cam’ı yaparken ara verdiği sinema çalışmalarına geri döndü. 1926’da Anemic Cinema adında bir kısa film çekti ve satranç oynamaya bolca zaman ayırıp 1932’de bu konuda bir de kitap yayımladı. Duchamp daha sonraları Parisli gerçeküstücülerle bağını kuvvetlendirip şair Andre Breton’un 1938 ile 1959 yılları arasında bütün gerçeküstücü sergileri organize etmesine yardımcı oldu. Breton da Duchamp hakkındaki ilk kapsamlı yazısını 1935’te Minotaure adında Paris merkezli bir dergide yayınladı.
İkinci Dünya Savaşı’nın başlamasıyla birlikte tekrar New York’a kaçıp oradaki Modern Sanat Müzesi’nde (MoMA) Büyük Cam’ı sergileyerek ününü canlandırdı. Bunun üzerine bir sanat dergisinin bir sayısı ona adandı. 1960’ta Duchamp’ın eserlerinden çok sayıda retrospektif sergi açıldı. Ölümünden sonra, 1946 ile 1966 yılları arasındaki yirmi yıl zarfında bir eser üzerinde gizlice çalıştığı ortaya çıktı: Verilmiş: 1.Çağlayan, 2.Zihin Açıcı Olağanüstü Gaz. Bu eser şimdilerde Philadelphia Sanat Müzesi’nde tahta bir kapı üzerindeki iki dürbünden izlenebilmektedir. Dürbünlerden bakıldığında çimenlerin üzerine sırtüstü uzanmış çıplak bir kadın figürü görülmektedir; bacakları aralık duran ama yüzü görünmeyen kadın, elinde bir gaz lambası tutmaktadır.