içinde

Parliament Sinema Kulübü, Korkutma, Sevdirme Ve Etik Üzerine

Merhaba değerli arkadaşlar

Nereden çıktı bu etik şimdi? Tabi etik konusuna değinmeden önce, sevmek ve korkmak üzerine bir şeyler söylemek isterim. Aslında her şeyin temelinin eğitimde saklandığına vurgu yapmaya çalışacağım. Yaşadıklarımız bizde bir tecrübe olarak kalırken, sonradan öğrendiklerimiz ile tecrübelerimizi birleştirerek yeni ufuklar, yeni bakış açıları kazanmaya devam edeceğiz. Teorik etik eğitiminden geçerken yaşadıklarımı düşündüğümde eğitim üzerine bir şeyler karalamak arzusu doğdu içime birden.

Ortaokul ikinci sınıfta bir kompozisyon yarışmasına katıldığım yazımın başlığı ile başlamak isterim. ‘’Dibi Delik Gemi’’. 24 Kasım Öğretmenler Günü münasebetiyle düzenlenen bir kompozisyon yarışmasıydı katıldığım. Peki, neden ‘’Dibi Delik Gemi’’ ? Yazımın içeriğini tam olarak hatırlamıyorum ama temel vurgu öğretmenler üzerinden eğitimin önemiydi. O zamanlar çocuk aklımla eğitim sistemi bozuk olan bir ülkeyi dibi delinmiş bir gemiye benzetmiştim. Gemi delikten yavaşça su alırken kimsenin battıklarını fark edememesini anlatmaya çalışmıştım. Evet, bozuk eğitim sistemi olan bir ülkeyi dibi delinmiş gemiye benzetmiştim. İçindeki insanları da battıklarını fark edemeyecek durumda olduklarının bir tespitini yapmaya çalışmıştım.

Eğitim aldığım yılları şöyle bir düşündüm. Benimle birlikte birçok insan aynı şeyleri yaşadı. Neler olmuştu bu dönemlerde kısaca bahsedeyim. Tahminimce sizler de aynı şeyleri yaşamışsınızdır. Haftaya, Pazar gününden hazırlıklarla başlardık. Ödevlerimizi bitirir yanılmıyorsam saat 21.00’da başlayacak olan Parliament Sinema Kulübü’nün sunduğu Pazar Gecesi Sineması başlama saatinde talaş ya da kömür sobasının yanında banyo yaptıktan sonra annemizin bizi kurulayıp sabahleyin okulda yapılacak olan temizlik kontrolüne hazırlamasıyla ilk haftaya başlardık. Neymiş efendim saçlar uzun olur, tırnaklar kesilmez, önlük yakamız kirli olur, mendilimiz kirli olur, ödevler yapılmazsa öğretmen cetvelle elimize vurup ceza verirmiş. Hafta ceza ile korkutarak başlayınca aynı şekilde devam ediyordu. Eğitimin her aşaması ceza alma korkusuyla devam ediyor ve bu etkiden hiç kutulamıyorduk. Her şeyi korkularımızdan dolayı yapmaya programlandığımız bir eğitim sürecine tabi tutulduk. Bu korkular sadece Pazartesi sabahları yapılacak hazırlıklar için mi sınırlı kaldı sadece? Tabi ki hayır. Ödev yapmazsak, tembel olursak arkadaşlarımızın maskarası olacağımız korkusu şeklinde devam eden korku eğitimi; okumazsak iş bulamayacağımız, dolayısıyla yaşam kalitesi düşük bir hayat yaşayacağımız korkusu iliklerimize kadar hissettirildi.

Bu korkuyla devam eden eğitim sürecimin üniversite sınavını kazanarak noktalanacağını düşünmüştüm. Ancak durum öyle olmadı. Bu sefer de korkular değişti. Uzman hekim olabilecek miyim, olamazsam ne olacak, olursam ne uzmanı olacağım, mecburi hizmet nereye çıkacak… Üniversite bitti, hekim olarak çalışmaya başladım. Korkular hala devam etti. Disiplin cezası korkusu, hastalara verebileceğimiz zararlardan dolayı mahkeme korkusu, şikâyet olursa soruşturma korkusu, yönetici korkusu gibi korkular ile devam etti.

Ne çok korkular yaşamışız ve yaşamaya devam ediyoruz değil mi? Bize neden korku yerine sevgi öğretilmedi? Neden korkutulduk da sevdirilmedik? Üzüldüğüm ve zaman zaman isyan derecesinde kadar öfkelendiğim nokta bu oldu hep.

Saçlarımı ve tırnaklarımı niye keseceğim, ödevlerimi niye yapacağım, niye üniversite kazanacağım ve okuyacağım, kanunlardan ve yönetmeliklerden niye korkmayacağım neden öğretilmedi bana? Keşke sevdirilseydi bunların hepsi. Başta insan sevgisi öğretilseydi. Her bireye ayrıca sevgi öğretilseydi sanki ne vardı? Bilimi ve ders çalışmayı sevmek, sağlıklı yaşamayı sevmek, içinde yaşadığımız toplumu ve insanları sevmek, mesleğimizi sevmek öğretilseydi keşke.

Sevgi hayatı daha mutlu yaşamamıza sebep oluyor. Sevgi hatta insanların yaşam kaynağı oluyor. Sevgi eğitimde öyle bir yere sahip ki korkuya hiç ama hiç benzemiyor. Sevginin olduğu yerde korkuya gerek olmayacak. Çünkü korkunun bahsini etmeden, sadece sevgi duygusu ile insanlar korku yaşıyor zaten. Bu korku seven insanın sevdiği şeyi kaybetme korkusudur. Sevdiği şeyi kaybetme korkusu ise insanı sevdiğine daha da çok bağlar, ilişkileri daha da sıkılaştırır. Niye sevmesi gerektiğinin farkına vararak şuur kazandırır.

Peki, etik bunun neresinde? Doğru ve iyi üzerine bir düşünme etkinliği olan etik, ‘’iyi nedir? , insan için iyi olan nedir? , nasıl yaşamalıyız?’’ gibi sorulara cevap arar. Bu cevapları ise sistematik bir şekilde akıl yürütme yöntemiyle arar. Aslında etik sevmenin şuurunu kazandırır insana. Etik konusunda dünyaca ünlü profesör ‘’Love Of Life’’ der. Hayatın aşkıdır etik. Etik sevmekten, sevdirmekten öte bir şeydir aslında. Etik çalışan başka birinin söylediği bir şeyi daha söylemek gerekirse ‘’ Etik, bir mayadır’’. Sevdirmek, sevmeyi öğretmek çaya atılan şeker gibidir. Şeker çayın içinde faz değiştirir, çayı tatlandırır ancak kimyasal yapısı değişmez. Ancak maya öyle midir? Bir yoğurt, bir peynir mayasını düşünün. Sütün kimyasal yapısını nasıl da değiştirip bizim yiyeceğimiz lezzetli bir yoğurda ve peynire dönüştürüveriyor.

Sonuç olarak eğitimci olan ve eğitimci olmaya karar vermiş olan kişilerin eğitim tekniği açısından dikkat etmeleri gereken bir hususu kendimce vurgulamak isterim. Geleceğimizin teminatı olan çocukları eğitirken ne yaptıklarını değil, niye yaptıklarını sorgulamalarını öğretelim. Korkmayı değil, sevmeyi öğretelim. Etik ile mayalanmış bir nesil yetiştirelim ki sevgi, saygı, hoşgörü üzerine kurulmuş bir hayat, bu hayatı yaşayan şuurlu insanların var olduğu ümitli bir geleceğimiz olsun. Etik ile kalın, sevgi ile yaşayın…

Yazar Arif Hüdai KÖKEN

Tıp Tarihi ve Etik Anabilim Dalı - Ankara

Bir cevap yazın

Woman Meditating

Mucizevi değişimin adı: Shim Sung

yazar-olmak

Yazar Olmak Mı? Hoşgeldim O Zaman