Son 4 ayınız kaldı! Doktorunuz size böyle bir mesajla gelseydi ne hissederdiniz? şöyle mi derdiniz:
-Doktor bey acaba raporlar mı karıştı? veya;
– Her şeyi yapabilecek miyim bundan sonra doktor bey? ya da;
-Azrail ile anlaşmanız mı var, hadi oradan sende ….. doktor mu derdiniz?
yoksa ölüm düşüncesi tüm vücudunuzu sarar ve korkarak, titreyerek, ağlayarak hazmetmeye mi çalışırdınız.
Düşüncesi bile düşünülünce kalpte sıkışma yaratan bu durumları yaşayan bir kaç insanımızın bu duruma karşı verdikleri tepkileri görmek ve şaşırmak ister misiniz?
Buyrun.
Oliver Sacks ( Nöroloji Profesörü):
“Sanırım ilk hissettiğim şey, çok yoğun bir üzüntü oldu. Göremeyeceğim, yapamayacağım şeyleri düşündüm. Bir iki kişi bana yazıp, ‘Malum, hepimiz öleceğiz.’ diye beni teselli etti. Hayır lan işte, bu defa mesele hepimizin ölecek olması değil, dört ayımın kalmış olması.”
Murat Göğebakan :
“Beyaz bembayaz kanatları olan bir kuş aldı götürdü beni. Pencereden aldı beni, ben de ayaklarından tuttum, kanat çırparak götürdü beni. Binaların arasından geçtik. Sağlı sollu şekiller yazılar vardı eski yazıydı. Götürdü yere bıraktı beni. Orada sen şunu yap şen bunu yap diye talimat verdi”. ‘İşte geldim işte gidiyorum’.
Alfred E. Housman :
Çok güzel, yarın onu yukardakilere anlatırım. Doktoru ile karşılıklı son konuşmasında Housman doktorunun anlattığı fıkradan hemen sonra bu cevabı vermiş ve ertesi gün gözlerini yummuştur.
Deniz Gezmiş :
Yaşasın tam bağımsız Türkiye. Yaşasın Marksizm-Leninizm’in yüce ideolojisi. Yaşasın halkların bağımsızlık mücadelesi. Kahrolsun emperyalizm. Yaşasın işçiler, köylüler!
Fatih Sultan Mehmet :
“Tabipler neden bana kıydılar, neden ciğerlerimi, canımı kana boyadılar.” 49 yaşında vefat eden Sultanın ani başlayan sancılar sonucunda hayatını kaybetmesi ve söylediği bu son söz günümüzde bile eceliyle mi vefat etti, zehirlendi mi? tartışmalarını devam ettirmektedir.
Goethe :
Biraz daha ışık!.. Kalp krizinden öldüğü düşünülen Goethe’nin ölüm döşeğinde son sözüde karanlığa kapanan gözleri için biraz daha ışık istemesi olmuştur.
Joseph Henry Green :
“Durdu”. Joseph Henry Green kendi nabzını son kez!! ölçerken söyledikleri.
Mevlana :
Rabbimiz, beni kendi hazretine dâvet ediyor. Artık gitmek zamânıdır. Yâ Azrâil! Çabuk ol! Beni Rabbime çabuk kavuştur!
Necip Fazıl Kısakürek :
“Demek böyle ölünürmüş”. “Ölüm.. O geldi mi ne var korkacak/Korkular biter.” diyerek evinde son nefesini verdi büyük üstad.
Albert Einstein
“Ben görevimi burada bitiriyorum” oldu son sözleri, yeter artık gitme zamanım geldi ve uzatmak istemiyorum diyerek ameliyat olmayı reddetmişti. Öldükten sonra zeki olmasının cezasını hastane patolojistinin beynini çalıp incelemesiyle çekmiştir.
Nasıl biraz şaşırtıcı değil mi. Peki ya gerçek veya gerçek dışı olan bu hikayeleri filme çeviren ve ruhumuzda inanılmaz etkiler bırakan yok mu elbette var:
EVEREST ( 2015 ) Yönetmen Baltasar Kormakur Kar fırtınası her zamankinden daha şiddetlidir ve herkes için büyük bir hayat mücadelesi başlamış olur. Devamında ki ölümle mücadelenin gerçekle örtüşmesi kahramanların hisselerini içimizde taşımamıza sebep oluyor. özellikle son sahne gerçekle birebir resmedilmiş, sahelenmiş bir olaydır.
YAŞAMAK ( 1952 ) Yönetmen Akira Kurosava. kaji, kanser olduğunu öğrenir. Bu, uzun zamandır hiçbir şeyin değişmediği hayatında, taze bir yeniliktir. Kanji, bugüne kadar hiç sorgulamadığı hayatının onun için ne anlama geldiğini sorgulamaya başlayacaktır.
Ya da hikayleri en etkileyici, çarpıcı cümlelerle acımızı içimize gömdüğümüz bir solukta bitirdiğimiz kitaplar yok mu elbette var :
Senden Önce Ben
Into Thin Air ( Everest Günlüğü )
Bana böyle bir şey lütfedilseydi bilmiyorum, ya Cemal Süreyya gibi ölüm gelince aklıma hemen bir ağacın kavuğuna sarılmak isterim ya da Necip Fazıl gibi Ölüm güzel bir şey, budur perde arkasından haber, güzel olmasaydı ölür müydü peygamber! deyip kaparım gözlerimi sonsuza..
Sevgilerle