Orhan Pamuk’un kaleminden Kemal ile Füsun’un 1974’te başlayıp 2000’li yıllara uzanan tutkulu aşkına şahitlik etmek istiyorsanız ilk önce Masumiyet Müzesi kitabını okuyup daha sonra aynı adlı müzeyi ziyaret etmenizi önereceğimiz yazımıza başlıyoruz.
2008 yılında yayımlanan kitap benim gibi sonradan kitap okumayı alışkanlık haline getiren biri tarafından yeni okundu. (Utanıyorum kendimden lakin gerçek bu) O yüzden bu yazı kitabı önceden okuyanlar için ikinci baskı olabilir ama unuttukları şeyleri yeniden hatırlama imkanı da sunabileceğini düşünüyorum.
“Hayatımın en mutlu anıymış, bilmiyordum.” diye başlayan bu kitapta iddiaya göre ‘Mutluluk’ kelimesi 264 defa geçiyormuş -kitabı incelerken bir yerlerde böyle bir bilgiyle karşılaştım, elbette ki saymadım 🙂 Çok mutlu bir aşk mı okuyoruz. Tabi ki hayır. Tutkulu bir aşk, hatta saplantılı bir sevdaya tanıklık ediyoruz kitap boyunca. Ve aynı zamanda müzede de bu aşkın kahramanlarımızın hayatını nasıl etkilediğini görüyoruz. Aslını sorarsanız kitap, hayatında bir kere, çok aşık olanlar için hislerine tercüman, hiç aşık olmayanlar içinse bu duygudan uzak durmak gerektiğinin kanıtı niteliğinde.
Kahramanlarımızla başlayalım o zaman…
Kemal Basmacı: Zengin bir ailenin okumuş ve sosyetede adından sıklıkla bahsedilen oğlu… Yine kendisi gibi zengin bir ailenin kızıyla nişanlanmak üzereyken gönlünü uzak akrabalarından birinin tezgahtar kızına-Füsun olur kendisi- kaptırmasını, iki kadın arasında kalmasını, Füsun’u kaybedişini ve ondan sonra ona olan özlemini, özlemden yaptıklarını okuyoruz.
Füsun: Bir butikte sıradan bir tezgahtar olan Füsun’un Kemal’le tanışıp yaşadıklarına, ayrıldıktan sonra uzunca bir süre ortada olmayışına ve aradan geçen uzun yıllardan sonra tekrar ortaya çıktığındaki hayatına, en sonunda başına gelenlere tanıklık ediyoruz.
Ben kitapta kendimden çok şey buldum; belki de o yüzden çok sevdim bu kitabı. Biraz bende de vardır sevdiğim kişilere ait eşya saklamak ve onları atamamak 🙂 Kişilere diyorum lütfen sadece ‘aşk’ olarak algılanmasın, herhangi birinin bile olabilir bu eşyalar! Yeter ki benim için özel olsunlar. Sonra Kemal de benim gibi kendi kendine fal bakıyor, uğura ve esrarengiz işaretlere inanıyor “içeri ilk giren kadınsa Füsun’a kavuşacağım. / Vapurdan ilk atlayan ben olursam Füsun’u yakında göreceğim” gibi hayattan fal tutuyor adeta. Eee biraz takıntım da benzemiş, kitapta evi tarif ederken üst kata çıkan 17 merdivenden bahsetmişti, müzeyi gezerken ne yaptım 🙂 Tabi ki saydım ve gerçekten de 17 basamak vardı 🙂 Kemal Basmacı ben miyim acaba 🙂
Kitap Kemal’in ağzından anlatılıyor fakat 83. bölümünden sonra anlatan kişi değişerek Orhan Pamuk devreye giriyor. Romanımızın esas kahramanıyla yazarımız karşılıklı konuşuyor. Bu da kitaba hoş bir etki katıyor ve kurgu olduğunu bilseniz bile “Acaba gerçek mi bu hikaye” diye düşündürtüyor. Nobel ödüllü bir yazara yakışan hoş ayrıntılardan biri de Füsun’un onca yıldan sonra bir arkadaşı aracılığıyla Kemal’e gönderiği mektupta adresini vermesi… Bilin bakalım adres neresi? Müzenin olduğu bina yani aslında Füsun’ların evi müze olmuş. Dalgıç Çıkmazı, No:24 (Şimdi No.2) Çukurcuma Müze içinde sadece eşyalar sergilenmiyor. Konularla alakalı ses efektleri ve film sahneleri de var. O yüzden hem eski İstanbul’u hem de eski yaşantıları daha iyi görme fırsatı tanıyor.
Gelelim müzeye… Her şey ince ayrıntısına kadar düşünülmüş; müzenin logosu bu aşkın başladığına kanıt olan ve kitapta da sıklıkla bahsedilen Füsun’un küpesi… Roman 83 bölümden oluşuyor ve haliyle müzede de 83 vitrin sergileniyor. Her bir vitrin kitaptaki sıraya ve bölüm isimlerine, o bölümlerde bahsedilen eşyalara göre döşenmiş. Çinliler eşyaların ruhu olduğuna inanırmış. 5 katlı evin çatı katında ise Kemal Basmacı’nın ölene kadar orda yaşadığı düşünülen odası mevcut. Bu katta Orhan Pamuk’un kendi el yazısıyla yazdığı romanın taslakları da sergileniyor. Yazarın içine sinmeyen, ya da değiştirmek istediği yeri karalayıp değiştirmek yerine yeni baştan tekrar yazdığı görülüyor. Bir kitabın ne emeklerle yazıldığına siz karar verin artık!
Kitabın içinde okuyucular için bir de hediye var; tek seferlik müze bileti… Kitabınızla giderseniz para vermeden geziyorsunuz müzeyi. Bu da Kemal Basmacı’nın vasiyetiymiş. Saplantılı bir aşık olabilir ama düşünceli biriymiş kendisi 🙂 Kitapsız gidecek olanlar için fiyatları da söyleyelim; yetişkinler 30, öğrenciler 15 lira karşılığında geziyorlar. Pazartesi dışında her gün açık.
Müzede en dikkat çekici yer ise Kemal’in Füsun’un içtiği 4213 tane sigara izmaritini ve her izmaritin altında Orhan Pamuk’un el yazısıyla Kemal’in ya da Füsun’un o anki duygularının yazılı olduğu vitrin… Etkilenmemek mümkün değil.
Kitabı okuduktan sonra müzesine giderseniz (Ben bitirdikten 12 saat sonra gitmiştim), bütün hikaye yeni baştan gözünüzde canlanıyor. Okumadan giderseniz 1950’lerden 2000’lere ait eşyaları, yaşam tarzını gösteren sıradan bir müze ziyareti yapmış olursunuz. Bu da keyifli olur mutlaka ama eminim ki sonradan kitabını da okumaya karar verirsiniz.
Kitap boyunca ve müzeyi gezerken insanda hayret uyandırıcı duygular beliriyor. Bir erkek bu kadar çok sevebilir mi? Senelerce… Bıkmadan usanmadan… Baktığı her yerde hayalini görerek, ayrı kaldığı günleri sayarak, dokunduğu eşyaları saklayarak ve onlara dokunup teselli olarak ne kadar yaşayabilir? Yaşadığı zorluklara rağmen kitabın son cümlesi olan “Herkes bilsin, çok mutlu bir hayat yaşadım” cümlesinde kaybolmak, bir erkek tarafından anlatılan aşkı, bağımlılığı ya da saplantılı bir duyguyu okumak ve hissetmek istiyorsanız, ‘Masumiyet Müzesi’ sizi bekliyor.
İyi okumalar ve iyi gezmeler…