Uçağının kalkmasına saatler kala fark etti isen ve dönüş uçuşun aktarmalı ise ‘Yandı gülüm keten helva – VoL 1’ silsilesini oluşturacak yegane durum ile yüzleş o bulunduğun anakarada…
Evet – Kendini kaybet de, pasaportunu kaybetme yurtdışında…
Resmi dil olarak ingilizce konuşulmayan zonda isen, yabancılar polisine gidip o akıcı su gibi ingilizcene, ısrarla fransızca ya da almanca karşılık veren polislere binbir güç tutanak tutturduktan sonra, bulunduğun ülkedeki türk büyükelçiliğinden – ki herhangi bir şehirdeki konsolosluktan değil, bulunduğun ülkenin başkentindeki büyükelçilikten – bizatihi – ki telefon ya da faks ile değil, şahsen – geçici seyahat belgesi çıkartmanı gerektirmektedir bu pasaport denen, yurtdışı gezilere özgü, sınırı geçtiğin andan itibaren, ufalıp mikron boyutlarına gelip, gözden kaybolma potansiyeli devasa seviyelere ulaşan şeyin hikayesi… Sözgelimi sen Barselona’da olabilirsin ama İspanya’dan çıkış yapabilmen için olmazsa olmaz geçici seyahat belgesini alabilmek maksatlı Madrid’e gitmen gerekir… Madrid ve Barselona arası 5 saatken, uçağının kalkmasına 4 saat olabilir… Az bir ihtimal dahilinde de olsa, Türk büyükelçilik çalışanları tüm iyi niyetleri ile insiyatif kullanıp oteline faks ile – ki pek de geçerli bir yöntem olduğunu söylemeye bin şahit – seyahat belgeni yollayabilir (elbette otele giriş yaptığında pasaportunun fotokopisinin çekilmiş olması bu noktada yegane hayat kurtarıcı unsurdur), sen havalimanına yetişebilirsin ve havalimanındaki memurlar, herhalde ki çıkış yapıyor olduğundan, fazla uzatmadan çıkışına onay verebilirler ve yolu yarıladığını düşünerek rahatlayabilirsin…
Ancak… ki bu dikkate deger bir ancak… yurda dönüşün aktarmalı ise ve aktarma yapılacak ülkeden Türkiye’ye gidecek olan uçak, pasaportunu kaybettiğin ülkeden hava şartlarından dolayı rötarlı kalkan uçağı beklemediyse ve o gün ülkene başka bir sefer de yoksa, yani aktarma yapılacak ülkede bir gece konaklaman icap ediyorsa, sıkı bir gece, senin icin çoktan başladı demektir… Zira vizen ve pasaportun olmadığı için, uçak şirketinin kalman için ayarladığı otele gidemezsin… Çünkü ülkeye giriş yapamazsın ve havalimanındaki day room denen penceresiz odaya yerleştikten hemen sonra, inspirasyon için kendini havalimanına atabilir, havalimanındaki restaurantların kafelerin tamamının kapalı olduğunu farkedip garipsedikten sonra, yöneldiğin, atıştırmalık sağlayıcı makinelerin hiçbirinin çalışmadığını (zannediyorum akşam 17 sonrası medeniyet gereği devreden çıkartılıyorlar) yari ağlak fark edip, çaresizlik içinde (ama medeniyetin tam da kalbinde olduğunu bilerek) korkularının üstüne set çekmeye karar verirsin… Gencebay’ın da işte aynen o parçada haykırdığı üzre; ‘batsındır dünya’… 🙂
Bir günde yaşadığın onca yorgunluktan sonra ülkene döndüğünde, işte geldim, dur bir yurdumun havalimanının seramik döşemesini öpeyim demeye kalmadan, pasaport kontrol noktasındaki türk pasaport polisi tarafından sorgu odasına alınır ve her zaman bir arada görmenin mümkünsüz olduğu çeşitlilikte insanlarla, pek kasvetli hislere gark olabilirsin… Havalimanı sorgusundaki misafirliğinin süresi, şahsi kanaatime göre, temiz yüzlülük ve saflık ana bileşenlerine göre belirleniyor… Misafirlik sonrası havalimanından çıkıp asfaltı öpeceğin an işte bu an… 🙂
Tabii bir de bağlı bulunduğun ilin emniyet müdürlüğüne gidip pasaportunun kaybolduğuna dair ihbarda bulunup, yeni pasaport başvurusu yapman gerekmekte ki burada da birkaç sorudan oluşan ufak ancak şüphelerle dolu bir sorgulama yaşaman çok kuvvetle muhtemel…
Önerilerim;
* Pasaportunun ID kısmının ve vizenin bulunduğu sayfanın hem akıllı telefonun ile fotografını al, hem de “hard copy” olarak fotokopisini… sebep pasaportunu kaybetmen ya da çaldırman telefonunu kaybetmeyeceğin ya da çaldırmayacağın anlamlarını taşımaz…
* Pasaportunu otelde kasanın içinde tut, korumak konusunda kendine asla çok güvenme…
* Nerede olursan ol, derdini panik yapmadan ifade et… Seni anlayan birileri illaki olacaktır… fevri olma…
* Normalden sapan olağan dışı her durumda, güvence aramaktansa kendine güven… İş bitirici yanını bir kez ortaya koy ama tam koy…
* En onemlisi at hırsızı olma, temiz yüzlü görün… 🙂
Fransa Nice’ten, Cannes’a geçerken başıma gelmiş hadise… Elbette karayolu ile katederken bu şehirleri nerede kaybettiğimi tam olarak bilmemem sebepli, pasaportsuz Viyana kapılarına kadar dayanmış olan ben, Macaristan Budapeşte sınırı girişi evveli pasaportumu kontrol etme ihtiyacı hissettim… Kontrol etme sebebim, en katı karayolu sınır kapısı kontrol polislerinin, Macar olduguna dair dolaşan rivayetler üzerinden deveran etti…ve “bam”… İşte o herkesin başına gelir ama benim asla” denilen olay ile yüz yüzeyim… 🙂
Güney Kıbrıs rum kesiminde başıma gelseydi, bittiğimin resmiydi… Orada büyükelçilik yok…
Ben bunu Viyana’da deneyimledim… Sanırım – tam emin değilim – Fransa Nice’te – araç kullanırken, girdiğimiz bir cafede unuttum pasaportumu… Nice üzerinden Cannes’a geçtim… Cannes sonrası, tıp fakültesi bütün bir bir senemin geçtiği Paris’te farkettim durumu… Ertesi sabah hemen fransız polisine gidip tutanak tutturmam gerekli iken, ben sanki hiç farkına varmamışım gibi davranma yolunu seçip, fakülte arkadaşlarımla görüşeceğim Mont Martre (monmar) tepesi ve Concorde meydanında aldım soluğu… Sanki pasaportunu kaybeden başkası… Öyle korkusuz öyle cengaver, aslan kaplan olmak da maalesef ki bize has yegane duygu… 🙂 Yakalansam ibraz edeceğim tutanağım olmadığından anında deport olma (ülkeden tahliye edilme) ve ömür boyu mimlenme (bu noktadan sonra bir daha eu’ya vize (schengen) alamama – riski taşıyan böyle eylemlere yön verme konusunda iki kere düşünmeli insan… ki sen sen ol yapma… 🙂 Viyana’daki polis karakoluna gittim… Viyana diğer avrupa şehirlerinden biraz daha farklı, burada pasaport kayıp tutanakları Viyana belediye binasından verilmekte… Polis merkezinden ivedilikle ayrılıp belediyenin yolunu tuttum… Yaklaşık 20 dakikada – Avusturya’nın resmi dili almanca olmasina rağmen meramımı anlatabilip – kayıp tutanağımı alıp ayrıldım oradan ve Viyana’daki Türk konsolosluğu’nun yolunu tuttum…
Hani bazen insan kalabalıktan ve bürokrasiden nefret eder ya orada ettim işte… Nasıl kalabalık… Konsolosluk degil, bildigin boncuk boncuk dizilinmiş kuyruk olunmuş fatura ödeme noktası… Mezura ile ölçsen, buradan aya – ki 384.400 km – yol olur… O derece… Türkiye’de kullanıyor olduğun nüfus cüzdanının yanında olması ise buradaki hayat kurtarıcı tek faktör… Ya olmasaydıyı düşünmek dahi istemiyor insan… Çünkü nasıl belgeleyeceksin o kişi olduğunu ya da olmadığını, çıkarmaya çalışır iken, o geçici (temporary) pasaportu… Alınan kimlik fotokopisi ve gösterilen kayıp tutanağı sonrası, veriyorlar sana o şeker pembesi pasaportu… 🙂 Tüm bu acılığın üzerine şeker tadında mutluluk çekme niyetine belki de… Alınca gülümsetiyor seni rengi ile 🙂 Bu rusların çok sevdiğim bir adetleri var… Geleneksel düğünlerinde kadeh kaldırıp ‘горький’ gor’kiy (gorka okunur) diyorlar gelin ve damada bakarak, damat gelini öpsün dudaklarından da ortam tatlansın diye… Çünkü ‘gorka’, ‘acı’ demek kelime anlamı itibariyle… O şeker pembesi pasaport rengi de bundan ötürü, ‘yeter çok çektin, gör de gül biraz’ demek icin bence… 🙂 En önemli diğer nokta sakın pasaportunu hafta sonu kaybetme… Ardından şeker pembesi pasaportum elimde, çıktım konsolosluktan, kaldığım yerin lobisine…
Eğer aklındaki gerçekleşir ve daha sen yurda dönmeden, çıkarılmış olan geçici pasaport sonrası, bulunur gelirse, kaybolmuş olan o asıl pasaport sana, yumak halinde problem açılır başına… Sen o kadar uğraş didin, vatandaşın biri bulsun getirsin teslim etsin pasaportu polisin eline… Tebrikler çift pasaportlusun… Bu tip durumlarda kayıp bildiriminde bulunulmuş pasaport, Türkiye’deki emniyet müdürlüklerinden birine gidene değin geçerli degil… Ezcümle ben pasaportumu buldum, oh, bitti, geçti yok… Geçici olarak temin ettigin – temporary passport deniyor- o şeker pembesini kullanmak zorundasın…
Zannediyorum bu işin -pasaport kaybetmek kastim-, en gıcık yanı, insanların ağızlarının açılması… “yurtdışındasın gözün gibi bakman lazım bıdı bıdı”, “pasaport yurt dışında herseydir”, “pasaport kaybedilir mi”… 15 yaşında çocuk musun da bilerek kaybedesin, HIH… Ayrıca yurt dışında iken kaybedilen pasaport olasılık kombinasyon binom hesapları der ki, o şanslı kişi, her 5 kisiden en az 1’i… 🙂
Benim durumumda, Avusturya gibi gelişmiş bir ülkede olmam, büyükelçiliğin yarım saat tren yolculuğu mesafesinde olması çok büyük şansımdı… Üçüncü sınıf ülkelerde nasıl olur bilemiyorum… Ancak tavsiyem şudur ki, pasaportuna nasıl sahip çıkmaya çalışıyorsan, gittiğin ülkedeki konsoloslukların ve büyükelçiliklerin telefon numaralarına öyle sahip çık… Hatta Ankara’da bulunan konsolosluk çağrı merkezi telefon numarasını,
ABD’den ve Kanada’dan: +888 566 76 56
Almanya’dan: +303 080 70 90
Avusturya’dan: +720 115 890
İngiltere’den: +203 608 80 90
Hollanda’dan: +010 766 00 07
Fransa’dan: +180 146 335
Diğer tüm ülkelerden: +90 312 292 29 29
Al ezberine… 24 saat karşında birini bulabiliyorsun ve en yakın konsolosluk, büyükelçilik hakkında bilgi alabiliyorsun…
Yine de deneyimledi isen böyle bir hadise, insanın hayata dair kaçırdığı/atladığı birçok detayı daha net görmesini sağlayan tecrübe…
Eğer bir de kaybetme durumu aslında hırsızlıktan dolayı oluşmuşsa… Marsilya’da park alanında uyurken çalındıysa, yapabileceğin tek şey, dışarda iken kendini daha bir kolacan etmek olur… Ve sonra asıl hikaye başlar…
Kendini, yakın çevreni ve insanları daha iyi tanırsın…
Morocco’lu (fas) olduğunu tahmin ettiğin bir adam sorgusuz sualsiz yanına yaklaşıp, eline, yakınlarına ulaşabilmen için telefon kartı ve otobandan çıkmana yetecek 10 euro’yu tutuşturur…
Aynı şekilde, senden pek pek bir 10 dakika evvel sırt çantaları yerle yeksan olan bir ailenin babası senin arkadaşların ile çalılıkların içinde çantaları arar, içinden para alınıp geri kalan evrak kenara atılmıştır umuduyla…
Aynı aileden bireyler seni teselli etmeye çalışır… Kadın boynundan çıkarıp üstünde arapça Allah yazan kolye ucunu eline verir, yaradan aynı yaradan yollarımız farklı olsa da bu sana iyilik şans getirsin diye hediye eder… Şaşar kalırsın…
Orta yaşlı fransız bir çift yanaşır, geçmiş olsun der… Uyanık olduklarını, gördüklerini ve fakat birşey yapamadıklarını söyler…
Bürokrasi işlerini halledersin, pasaportunun İtalya’da değil, Fransa’da çalındığına, şükreder durumda bulursun kendini… Olayın olduğu zaman diliminde, daha italyanca bilmiyorsundur ama temel de olsa derdini anlatacak kadar vardır Fransızcan…
Pazar günü beş parasız Marsilya’dasındır… Anında gelir fikrin… “Burası Marsilya, kiliseden çok ne var” der, pazar ayini bitmeden koşarsın kilise kapılarına…
İnsanlar dağılırken yetişirsin, anlatırsın derdini… Hikayeni… Kim olduğunu… Ve daha ne olduğunu anlamadan hop onların evine giderken bulursun kendini…
Ertesi gün büyükelçilik yolları, prosedür aynı… Basamaklar yukarda yazdığım üzre bilindik… Bari’den yahut Ancona’dan bineceğin geminin tarihine kadar zorunluluktan yer gezersin el mecburi… Uçak biletin ve tek kullanımlık Türkiye’ye dönüş belgesi ile dönüş yoluna girersin… Fazlasıyla buruktur için… Bitse de yurda dönsektir tek derdin…
Ve sonunda evinde, kendi yatağındasındır…
Dediğim gibi öncelikle ilk yapman gereken tabi ki hemen karakola gitmek… Olayı anlat, tutanak tuttur, bir kopyasını sana vereceklerdir, onu iyi sakla… Kaldığın otelin ya da mekanın bilgilerini doğru ve eksiksiz ver… Olur da ulaşmak isterlerse ulaşabilsinler…
Sana verdikleri tutanak ile birlikte elçiliğe gitmen lazım… Önce elçiliği ara; sana en güncel bilgiyi verecek tek merci orası… Giderken iki adet vesikalık fotografını almayı unutma… Çektirmek için de otomatları kullanmanda yok bir sakınca… Türkiye’de ikamet ediyorsan sana yeni bir pasaport vermeyecekler… Dış ülkede edineceğin tek şey “yurda dönüş belgesi”… Tek kullanımlık bu belge, pratikte ülkeye dönerken uçağa binebilmen ve havaalanında ibraz edebilmen için kullanılan ve pasaport yerine geçmeyen yegane evrak…
Ülkeye döndüğünde eğer yanında kimliğini kanıtlayan nüfus cüzdanı ya da ehliyet varsa ne ala… yok eğer yoksa, gelsin gözaltı… Bakılan gbt, tutulan tutanaklar ve salıverilme…
Zaten modern toplumların yaşadığı hiçbir coğrafyada kimse sana pasaport, kimlik, sen kimsin? sorularını sormaz… Beyana dayalı bir güven sistemi vardır geçmişten gelen, kümülatif olarak katılan, bu toplumlarda… Dolayisiyla konakladığın her ülkede, pasaportunu otel, hostel odasına kilitle ya da misafiri olduğun evde bırak, dışarı gittiğinde… Elbette inter-rail gibi tren yolculuklarını veya konfor dışındaki doğa ekspedisyonlarını hariç tutuyorum ama kalkıp New York’a, Kuzey Amerikaya, Kanada’ya tatile geldiğinde yanında fotokopi pasaportların ilk sayfası dışında, orijinali taşımak akıl işi değil… Çalınması da çok olası… Bu büyük kayıp sonrası sarıldığın telefonun, aştığın konuşma limitlerini saymıyorum bile… Döndüğünde bir sonraki aya ödeyeceksindir o yüklü faturayı… İşbu yüzden daima odada bırak o malum pasaportu… Seyahat et nakit ile börtü böcek, tarih mekan diye diye…
Gez, göz, arpacık… Ve her şekilde gerçekleşecek o ritüelin basamaklarındasın yine…
Ayna ayna,
Söyle bana,
Uluslararası seyahat edip de, pasaportunu kaybetmeyen biri var mi şu dünyada?…
Dikkat çekici bir yazar, anlatım çok güzel. okurken sanki başıma gelmiş gibi kafamda canlandırdım. ama artık gelsede ne yapacağımızı biliyoruz. teşekkürler!
Yurtdışına bir seyahat planlanırken göz ardı edilen ancak hayati öneme sahip bir konuda bu kadar detaylı ve aydınlatıcı bilgiler paylaştığınız için ayırdığınız vakit’e ve emeğinize teşekkür ederim.
Böyle bir olay 2 sene önce başıma geldi ve neler çektiğimi bi ben bilirim. Keşke daha önceden denk gelip okusaymışım bu yazınızı, **bilgilendirmeler için çoook teşekkürler**, çilekeş yolculuğum güzel bir anı olarak kalabilirmiş. Ellerinize sağlık keyifli anlatımınız ve bilgilendirmeleriniz için. Teşekkürlerler