Bir kitaba başlamak, karakterlerini tanımak, mekanı gözünde canlandırmak ve okumaya devam edebilmek kitabın ilk sayfaları için çok önemli ayrıntılardır. O yüzden ilk sayfalarda sıkılırız çoğu zaman…”Kafamda Bir Tuhaflık” kitabında ise ilk 75 sayfasını nefes almadan okuyunca bu fikirleriniz yerle yeksan olacaktır…(Şahsen benim öyle olmuştu.)
Neden mi?…
Konya’nın Beyşehir ilçesinin bir köyünden İstanbul’a gelen ve babasıyla birlikte sokaklarda bazen yoğurt, bazen boza, bazen de tavuklu pilav satan Mevlüt’ün hikayesi var bu kitapta… Aslında o kadar bizden bir hikaye ki bu…Büyük şehirde yaşamanın zorlukları, zamane hileleri, düzenbazlık, akraba ilişkileri, dostluk, ırk farklılıkları, yokluk, aşk, fırsatçılık… her şey var romanın içinde. Dili de gayet sade. Kitapta tek bir anlatıcı yok üstelik, bütün kahramanlar sırası gelince konuşuyor. Böyle olunca da bir tiyatro havası hissediyor okuyucu…
İstanbul da çok güzel betimlenmiş kitapta, özellikle de eski İstanbul… 1960’tan 2012’ye kadar an be an değişimini hissedebiliyorsunuz İstanbul’un. Okurken kendinizi bir anda Taksim’in arka sokaklarında, Vefa civarında, Gültepe’de ya da Unkapanı’nda bir tezgahta pilav yerken bulmanız da bundan sebep…
‘Aşkta insanın niyeti mi daha önemlidir, kısmeti mi? Mutluluk veya mutsuzluğumuz bizim seçimlerimize mi bağlıdır, yoksa bizim dışımızda mı gelişip başımıza gelirler?’ Mevlüt bu alemde en çok kimi sevdi? bilinmez ama bu kitaptan sonra bütün bozacılar Mevlüt oldu benim için. Ve kitap bittiğinde yakın arkadaşlarımdan ayrılmış gibi hissettim kendimi. Hatta özledim bile onları 🙂
Belki artık sokaklarda satıcılar yok… Mevlüt gibi saf ve temiz insanlar yok… O eski İstanbul yok… Ama hali hazırda yaşayan yazarlarımız varken kıymetlerini bilmek gerekir diye düşünüyor ve özellikle sonbaharda, kahveniz eşliğinde, bir battaniye altında ne okusam diye düşünürseniz bu kitabı şiddetle tavsiye ediyorum. İyi okumalar 🙂