Dünya üzerinde yaşayan en gelişmiş canlıdır değil mi insan? Teknolojik olarak gelişme gösterebilmiş, iletişim konusunda en az gelişmiş ülkelerde bile sıkıntıları ortadan kaldırmış, 500 metrekare alana gökdelenler dikip binlerce insanın bu binalarda ikamet etmesini sağlamış, uzaya, Ay’a, Mars’a kadar seyahat edebilmiş – hatta Mars’ta bir koloni kurup orada da insan soyunu devam ettirmeyi planlayan bir canlı türüdür insan.
Peki bu teknoloji insanı acizlikten kurtarmış mıdır? Bir gün bu teknoloji insanın elinden alınacak olsa, ne kadar şansı kalırdı insan türünün? Bir çita saatte 80 km hızla koşabilir, bir karınca ağırlığının elli katını taşıyabilir, bir pire boyunun 150 katı mesafeye kadar sıçrayabilir. İnsanın bu canlılar arasında doğada ne gibi bir üstünlüğü olabilir? Tabi ki akıl ve düşünme yeteneği.
Şimdiye kadar insanın doğada bugüne kadar soyunu devam ettirebilecek üstün bir özelliği olduğunu gördük. Şimdi de bu üstün özellikleri ne şekilde kullanıldıklarına bir bakalım. Bir çita 80 km hızla koşarken doğaya zarar verebilir mi? Ya da karınca ağırlığının 50 katı bir yiyeceği yuvasına taşırken, pire sıçrarken? Sanmıyorum. Sıra geldi en heyecanlı kısma, bize. Kendini Dünyanın hakimi sanan insan türüne. Bizim üstün özelliğimiz aklımızdı.
Biz ne yapıyoruz bu akılla? Ağaçları kesip yerine villalar, apartmanlar, alışveriş merkezleri, gökdelenler yapıyoruz. İletişim kuracağız ya, cep telefonu icat ediyoruz yaydığı enerji ile bizi kanser edip kırıp geçsin diye. En kısa zamanda en uzağa gitmek için saatte 200 km ile gidebilen arabalar yapıyoruz, uçaklar, jetler yapıyoruz egzos dumanlarında boğulmak, ozon tabakasını delip kendimize zarar vermek için.
İnsandan başka hiçbir canlı türü doğaya, Dünya’ya zarar vermezken nasıl insan en gelişmiş varlık oluyor aklım ermiyor benim. En yakın zamanda insanın kendine zarar vermeyi bırakması dileğiyle.