Kırıklar maddelere özgü olduğunda çok can acıtmaz. Nazar çıktı deriz, en kötü yenisine müracaat deyip teselli ederiz kendimizi… Ancak iç kırıklığın yansıyorsa kırıklara, o başka tabii… Bir gece vakti, hayvani bir dürtünün, mutluluğu sığdırdığım çerçeveyi yüzüme sıyırıp yere fırlattığını ve yere düşen paramparça çerçevenin arkasında gülen annemin yüzünü gördüğümde o kadar da kolay olmadı iç kırıklığımın düzelmesi… En azından “ne iyi yaptın nazar çıktı” demediğimden eminim.
Hep böyle zorlu muydu yaşamım? Bakış açısına göre değişir. Mesela çok düşerdim yürürken, dizlerim hep kan, hep kabuk, bölük pörçüktü… Bayramda yalvardım “anne bana beyaz elbiseyi al” diye. Gitti civciv sarısı bir pantolon aldı öyle dizlerle giyilmez diye.
Ağlasan da fayda etmez, kabuk bu, zaman alır yeni deriye ulaşması. İçimin kabuğu tüm ömrümü alacak mı zaman bey? Zira hissettiğim Vikinglerin Kan Kartalı idamından hallice. Böyle mahkumun sırtı kesilir, kaburgaları sökülüp omuzları ileri doğru çevrilir, en son akciğerleri sökülüp omuzlara konulur kartal gibi görünsün sahte kahraman diye.Bu sahte kahramanlar yaşarken acının her bir saniyesini hisseder. Bense bunu yaşamak için bir Vikingliye ihtiyaç duymadım. Zaten her yerde değiller mi ruh sömürgecileri?
Göğsümü açsam oradan bir güvercin ordusu salınır gökyüzünün mavisine, şöyle açsam bağırsam da bağırsam tüm karanlık kuyuma. Kim verecek kabuklarımın hesabını. İşte hem bir güvercin kadar uçmak istiyor göğsüm yukarıya, hem de kuyunun dibine inmek.
Sabırsızlık duygusu hep yer etti bünyemde; kapının önünde oynarken “annee su sal sepetle” cümlesini otuzbeşkere söyleyenlerdendim mesela. Aklımıza koyduğumuzu yapmaktı kabuklarımızı sertleştiren. Çünkü ilerisini hesap etmeden alınan her karar o kabuğa bir harç olup süründü. Ne eski ne yeniyim artık. Yaram derin, durdukça demleniyor,koyulaşıyor. İşte tam olarak bu yüzden yaramı unutsam da yaralayanları hafızamdan silemem. Zaman onaracak elbet tabii çokçasını. Kabul etmek zorunda kaldıklarım gelecek mezarıma benimle. Bak ne kadar tövbe de etsen geçmez. Boşuna uğraşma. Onun işi zaman beyle.
Öğrenecek miyim yeni kabuk açmamayı? Kısmen evet. Bu kez birer santim solunda yada sağında olacaktır mutlaka. Güven, emek, saygı, özsaygı, dürüstlük… Bir insana yükleyebileceğim çokça anlamı kabuğumun altında bıraktım. Bu yüzden adım attığım her an ayağım geriye sekiyor.
Kalabalıklayım. Çünkü kalabalık, sizin kabuklarınızı gözardı edecek kadar ilgisiz, kamufle edebilecek kadar da meşguldür. En azından zaman kabuğumu hafifletene kadar burada durmalıyım.
Artık biliyorum, her şeyin bir sebebi vardı.
Önüme düşüp paramparça olan çerçevenin de,
Dizlerimin kabuk bağlamasının da..
Anladığım ise bir şey var;
Annem beyaz elbiseyi almadı bana kabuklarımı bahane edip,
Ama asıl sebep bu değildi.
Parası yetişmemişti.
17/05/2020
İstanbul
Gerçekten yüreğime dokundu cümleleriniz, yüreğinize sağlık ?
Çok teşekkürler ???
Yaram-az bir çocuktuk küçükken, büyüyünce yaralarımız azaldı , bazen yine yaramız çok olsaydıda yürek yara-mız az olsaydı diye düşünmüşümdür. Yine de Rabbim çok iyi bir merhem gönderecektir, her türlü yara-ya.
Ne güzel bir yorum?
İnşallah…??
??????
???
Kendimden bir şeyler bularak, hissederek,duygulanarak zevkle okudum.Kaleminize , yüreğinize sağlık.
Çok teşekkürler???
Kabuklarından severim seni… Kabukların duygularına yön versin hep; sana ait oldukları için onlar bile anlamlaşır. Eline sağlık kuzum
Canımsın Asu’m iyi ki varsın???
Tebrik ederim gerçekten çok güzel anlatmışsınız, etkileyici bir yazı olmuş ?
Teşekkürler?
Mükemmel bir yazı olmuş güzel yüreğinize ve kaleminize sağlık ?
?????
Yüreğinize sağlık, çok güzel bir yazı olmuş. Diğer yazılarınızı da okumak isteriz.
Teşekkürler ?
Teşekkürler, sevgiler??
Çocukluk çağında hiç kabuk bağlamadan büyüyen olmuş mudur acaba? Elinize sağlık, çok güzel bir yazı olmuş.