içinde

Hayaller – Hayatlar

Millet olarak biraz meraklıyızdır. Öyle ki askerliğini yeni yapmış bir gence ya da 20’li yaşlarına gelmiş bir genç kıza “Ne zaman evleneceksin?”; nişanlanan çiftlere “Ne zaman düğün?”; evlenen çiftlere “Çocuk ne zaman?”; çocuğu olan çiftlere “ikinci ne zaman?” Peki çocukken başkalarının hayatına bu kadar meraklı yaklaşılırken anne babalarımızca hiç soruldu mu? : “Ne Olmak İstersin?” sorusu ?

Kimse sormadı bu soruyu bana. Çevremde konuşulan, mesleklerin nasıl seçildiğine dair tek yargım: “Hangisi daha çok para kazandırıyorsa ve hangisinde iş bulma imkanı yüksekse o meslek seçilmeliydi.”

Çocukken en büyük hayalim uçmaktı. Gökyüzünü her seyredişimde hayran kalır, uçan kuşları seyredalar çocukluğun vermiş olduğu masum düşüncelerle “Acaba bende bu şekilde uçabilir miyim?” hayalinin, tüm benliğimi sardığını hatırlarım. Gökyüzü… O eşsiz güzellik… O doyasıya mavilik… Bitmez tükenmez özgürlük dürtüleri… Şimdi bile düşündükçe ne kadar heyecan verici olduğunu parmaklarımın ucuna kadar hissediyorum. Uçma hayali düşüncelerimde o kadar yoğun olmasına karşın akıp geçen yıllar içerisinde sadece ulaşılmaz bir hayal olarak düşlerimde kalmaya başlamıştı. Bunun birçok nedeni vardı. Zaman geçtikçe düşlediğim hayallerin uzağında  kalmaya başladığımı fark ettim. Anne ve babalarımız “tabi ki en masum düşünceler içerisinde hep iyi güzel şeyleri bizlere yakıştırdıklarından dolayı” iyi bir meslek sahibi olmamızı, kimseye muhtaç olmamamızı isterler. Bizi birilerine takdim ederken göğüsleri kabararak evladımız “Öğretmen oldu; mühendis oldu” sözlerini söylerken heyecan içerisinde gurur kaynağı olmamızı isterler. Aslında istedikleri, kendi seçtikleri hayatı bize sormadan bir şekilde empoze etmeleri… Küçüklükten başlayan bu süreç, farkına varmadan bilinçaltımıza işlemeye başlar. Ağaç yaşken eğilir. “Bir kişiye kırk gün deli dersen kırk birinci günü artık deli olduğuna inanmaya başlar.” sözü çok da boş bir söz değildir. Büyüdükçe kendi isteklerinden, hayallerinden, seni mutlu edeceğini düşündüğün ne varsa bunlardan uzaklaştığını çok sonraları farkına varırsın. Bir kalıp içerisine girmiş, senin dışındakilerin istediği hayatı  yaşamaya başlamışsındır. Ne kadar üzücü bir durum… Hayallerinin peşinden koş; kendin ol, seni mutlu edecek işlerle uğraş , boşver saygınlığı, başkalarının sana saygı göstermesi, itibar etmesi yerine, kendine olan saygından haber ver. Kendini buna yakıştırıyorsan gerisi teferruattan ibaret kalır. Diğer taraftan yılların birikimi olan bilinçaltımızın derinliklerine kazınan mesajlar, hayallerimizden isteklerimizden ne olmak istediğimizden çok uzakta bir yerde bırakmıştır bizi ve döner sorarız kendimize: “Ne olmuştu da ben, içinde var olmak istediğim, hayalini kurduğum bir gelecekten farklı bambaşka bir kişilik ve çok yabancı hissettiğim bir yaşamın içerisindeydim?

Bir düşünün; büyüdünüz ve çevreniz size kendi istediği kimliği kazandırmaya çalışıyor. Bu kez olmak istediğiniz kimliği de unutup, yönetimi elinizde olmayan bir hayatın içerisinde buluveriyorsunuz kendinizi. Karşınızdakinin yaşı, cinsiyeti ne olursa olsun öncelikle bir birey olduğunu hatırlamalı. Bir bebek bile eğer yemek yemek istemiyorsa bu onun kararı deyip zorlama yapmamalı.

Yaşamın tüm güzellikleri içerisinde birilerinin hayatına yön vermeyi düşünmeden karşımızdakinin de bir birey olduğunu hatırlayarak “Ne olmak istersin?” demeliyiz.

Yazar Erhan KALKAN

Mali Müşavir - Adana

Bir yorum

Yorum Bırakın

Bir cevap yazın

asla-asla-dememek-için

Asla, Asla Demeyeceksin Arkadaş!

grip-asisi

Çocuklara ve Bebeklere Grip Aşısı Yaptıralım mı?