içinde

Duvarımda Kaynayan Kanlar

23:12

Bu sefer farklı bir şey yapmak geldi içimden, size hayali fantezik bir hikaye dünyasından bahsetmektense, kendi dünyamdan bahsetmek istiyorum izninizle. Bir kaç gündür kendime oyalanacak bir şeyler arıyordum, 15 dakika önce, 1 saatlik çayımdan son yudumu alırken fark ettim ki son zamanlarda çok fazla şeyi unutuyorum. Dünyaya herkesten farklı bir gözle gördüğümü düşünürdüm ama artık yapmam gerekenleri bile unutmuşum gibi. Şu an yatak odamdayım. 4 duvarın arasında sonsuz bir gerçeklikle baş başa… Sol tarafımda sonbahar hüzünlü gözleriyle bana bakıyor, ona olan özlemimi görmezden gelerek bana küçük bir sitem ediyor, dökülen yaprakları kollarımın üzerine düşüyor ama sanki  değmeden havanın atmosferinde bir toz bulutuna dönüşüp tenime nüfus edemeden havaya karışıyor. Ah sonbahar… Tüm ömrümü seninle yaşamak istiyorum benim turuncu saçlı sevgilim. Hayatımın her anını senin soğuk kollarında bulduğum sıcaklıkla yağmur altında geçirmek istiyorum. Öyle sarılmak istiyorum ki sana, en büyük sevgililer bizden konuşurken utansın sevgilerinden. Öyle geliyorum ki sana, sanki hiçbir şey yaşanmamış senden başka hayatımda. Ve bazen öyle seviyorum ki seni, öyle seviyorum ki, sen kahverengi gözlerinle bana bakarken ben senden başka hiçbir şey görmemişim gibi. Yapraklarını döküyorsun bir ödül olarak güçsüz bedenime, sana verecek hiçbir şeyim kalmadığını biliyorsun. Her zaman ki hüznünle oturmuşsun yerinde dokunaklı bir müzik çalıyorsun uzun uzun… Seni dinlemeyi sevdiğim kadar hiçbir şeyi sevmiyorum biliyor musun? Bu günlerde senin varlığına her zamankinden daha fazla ihtiyacım olduğunu hissediyorum. Yalnızlık kafama bir namlu kadar yakın. Tetiği çekme bir tanem, henüz değil. Milyon yıl var daha son nefesime!

Önümde oturuyor yaz şu an, kıskanmış olacak sonbaharı yüzünü çevirdi benden. Ne garip bir dostsun sen yaz? En kötü insanın bile sadece orada olarak içine bir korku salıyorsun, önce ısıtıyorsun içimi günden güne, sıcak rüzgarlar estiriyorsun yüzüme karşı. Rüzgarına doğru koşmak istiyorum, yapamıyorum. Saatler geçmiyor seninle olduğumuz zaman biliyorsun… Bir gün aniden karşıma birini çıkarmıştın yaz hatırlar mısın? O küçük solgun Bitkin bedeni, o korkak gözleri ve acı dolu kalbi hatırlıyor musun? Bana hep anlatırdı en sevdiği mevsimin sen olduğunu. Kuşların, böceklerin ne kadar mutlu geldiğini ona ve her zaman sende kendinden bir şeyler bulduğunu. Çok normaldir tabii. Sıcak diyardan geliyordu kendisi, düzgünce ısıtılması gerekiyor, soğuğa dayanamıyordu. Ne zaman bir meltem esse alıp götürüyor onu, düşlere dalıyor saatlerce bir kez yüzünü çevirmiyordu bize doğru. Hatırlıyorsun değil mi o geceyi? O yağmurun altında uzaklardan bize seslendiğin geceyi… Sen de oradaydın biliyorum. Bizi izliyordun köşene sinmiş. Bizi bekliyordun  heyecanla! Onu kollarıma alıp sana koşmamı bekliyordun… Öyle olmadı güzel dostum. Yeterince ısıtamadım senin gibi, sen olmaya çalışmak bir hataydı benim için biliyorum. Lütfen affet kadim dostum. Değil senin yerine geçmek, senin sıcağına bile layık olamadım.

Kışlara sığındım bu yüzden. Arkama aldım kışı, ve sürekli ona sarıldım. Ne zaman başım sıkışsa, ne zaman yalnız kalsam hep ona koştum. Ne zaman kaybettim gerçeğimi, ne zaman kaybettim her sevdiğimi kışa koştum. Soğuk akşamların en güzel yanıydı ona sarılıp uyumak, onunla aynı nefesi solumak ve ondan başka nefese ihtiyaç duymamak. Bazen çok üşüyorum biliyor musun, gözyaşlarım ısıtmaya yetmiyor bedenimi. Siz tabi hiç görmediniz ağladığım zaman, hep sessiz, gizli, saklanarak ağladım. Sizi üzmek istemedim yanlış anlamayın, göz yaşlarım kanıma karışıp akarken bedenimden aşağı, dokunmanızı istemedim… Pek konuşkan değilsin bugün he kış? Senin hikayen nedir sevgili dostum? Sen de mi yalnızlığını kapatmak için soğuk kaldın yoksa? Sen de mi bırakıldın sevdiklerin tarafından uzaklara? Sen de mi, sen de mi benim gibi oturup tek başına düşünüyorsun puslu gecelerde ? Beni sorma… Ben bilmiyorum artık kim olduğumu, öyle ki aynaya bile bakamıyorum artık. Kendimi göremiyorum o cam parçasında! Utanıyorum belki de yırtılmış yüzümün kıvrımlarında ki yaralara bakmaya. Utanıyorum tüm yaptıklarımdan ve yapamadıklarımdan, utanıyorum tüm insanlık adına! Utanıyorum sevgili dostum. Utanıyorum… Ah be kış. Yine oturdun dinliyorsun beni eski günlerdeki gibi. Yine kafanı şişiriyorum lütfen kusuruma bakma ama ölmeme sadece on bin yıl kalmış sanki. Kaç yaşımda olduğumu hatırlamıyorum bile üstelik. Güle benzetirdim seni ilk gördüğüm zamanlarda hatırlıyor musun? Çok güzel görünürsün uzaklardan; tüm o sevgiler, yalnız kalmalar, sokaklar ve boş kaldırımlar, çok güzelsin. Aşık olmamak elde değil senin gibi mükemmel bir çiçeğe. Ama yaklaşmak gerekiyor işte sevmek için, dokunmak hissetmek gerekiyor… Yaklaşıyorum, gülümsüyorsun. Dokunuyorum, üzülüyorsun. Kanıyor ellerim sana yaklaştıkça. Gözlerim yaşla doluyor seninle beraber oldukça! titriyorum ölüyorum karton bir Kutuda senin varlığını hayal ederken! Yanıyorum bir evsizin ateşinde kül oluyorum seninle beraberken!

Küllerimi toplamasını bekliyorum ilkbaharın gelip, hiç oralı değil. Oturmuş sağımda bir başına, elinde her zamanki içki şişesi, yalandan hikayeler anlatıyor başına toplananlara. Yalandan sıcaklar veriyor yalandan dostlarına… Kim bilir neler yaşadı, kim bilir kim bu hale getirdi onu? Neler var o içki şişesinde kim bilir, kimin göz yaşlarıyla doldurdu zamanında? Kimin haykırışlarını saklıyor kahkahalarında…

Bir kuzgun kondu önüme az önce. Biliyor musunuz dostlarım, bana benziyor gibi hissettim. Elini kaldırdı ve gelmemi söyledi onunla birlikte, onunla mutlu diyarlara uçmamı söyledi…

İşte böyle.

23:44 oldu saat. Çay koydum kendime yeni. Duvarların çatlakları arasından sızan kanlar gözlerime akarken unuttum onu da içmeyi, soğudu o da ama olsun. Birazdan uyurum zaten. Ölmeme 16 dakika kalmış. Ben gidiyorum sonbahar, sevgilim. Gidiyorum sinirli dostum yaz. Gidiyorum tek sığınağım kar, gidiyorum ilkbahar, ve duvarımda kaynayan kanlar.

Yazar Adem Gücük

Bir yanıt yazın

Ölümün İlk Günü

Tıp, Sağlık Ve Edebiyat – Doktorluk Sanatı