içinde

Claude Monet (1840-1926)

Claude Monet, izlenimci hareketin kurucu üyelerinden biriydi ve grubun ismine dolaylı yoldan ilham kaynağı olmuştu. En çok, Fransa’nın Giverny şehrindeki evinin bahçesinde bulunan nilüferlerden ilham alarak yaptığı ikonik tablolarla tanınır, ama altmış yılı aşkın ressamlık hayatına yüzlerce manzara, portre ve natürmort sığdırmıştır.

İlk Yıllar

Claude Monet, 14 Kasım 1840’ta Paris’te dünyaya geldi. Beş yaşındayken ailesi Normandiya’daki bir liman kenti olan Le Havre’a taşındı. Çoğu genç sanatçı gibi o da okulda pek keyifli vakitler geçirmiyordu. Günlerini dışarıda geçirip yöre sakinlerinin karikatürlerini çizmeyi tercih ediyordu. Onun sanata olan ilgisini fark eden ailesi, oğullarını on yaşına geldiğinde Le Havre sanat ortaokuluna kaydettirdi.

Gençliğinin büyük bir kısmını, karakalem çizimlerini, yaşadığı bölgede satmakla ve tekniğini geliştirmekle geçirdi. Yaptığı çalışmalar, bir hobiden ya da hoşça vakit geçirmesini sağlayan bir meşgaleden öteye gitmiyordu, ta ki Fransız manzara ressamı Eugene Boudin ile karşılaşana değin. Boudin daha sonra Monet’nin ressamlık kariyerine damgasını vuracak yeni bir resim üslubuyla tanıştırdı onu.

Le Havre Limanı, 1874 – Claude Monet

Boudin “açık havada” diye tercüme edebileceğimiz “en plein air” diye bilinen, manzara resminin yeni felsefesinin güçlü bir savunucusuydu. Zamanın başka sanatçılarıyla birlikte, geleneksel ressamın atölyesine burun kıvırıp dışarıda resim yapmayı yeğliyordu.
Monet, Boudin’in yeni üslubunu hemen benimsedi ve karikatür yapmayı bıraktı. Birkaç yılını Normandiya sahillerini keşfederek ve Boudin ile birlikte resim yaparak geçirdikten sonra Academie Suisse’de okumak için 1859’da Paris’e gitti. Açık havada resim yapma hevesini akademideki hocaların ve öğrencilerin çok azının paylaştığını görmesine rağmen daha geleneksel yöntemler uğruna bu üslubu terk etmemekte kararlıydı.

İzlenimciliğin Doğuşu

Kısa bir süre askerlik yaptıktan sonra Paris’e dönen Monet, kendisiyle aynı düşünceleri paylaşan sanatçılarla arkadaşlık kurdu. Bu kişiler arasında Pierre Auguste Renoir, Alfred Sisley ve Frederic Bazille gibi isimler vardı. Resim yapmak için dostlarıyla sık sık açık hava gezilerine çıktı, ama eserleri sanat camiası tarafından hemen kabul edilmedi. Monet’nin ilk kez gerçek anlamda takdir edilmesini sağlayan eseri, 1866’da yaptığı Yeşil Elbiseli Kadın (La Femme a la Robe Verte) oldu. Bu resim gelecekteki eşi Camille Doncieux’nün Monet tarafından yapılan pek çok resminden biriydi.

Yeşil Elbiseli Kadın (La Femme a la Robe Verte) Tablosu

Monet, Fransa-Prusya savaşı sırasında 1869’da Paris’ten kaçmak zorunda kaldı. Yerleştiği Londra’da resimleri fazla ilgi görmedi. 1871’de Hollanda’ya gitti. Orada kısa bir süre kaldıktan sonra geri döndüğü Fransa’da, çok geçmeden sanat dünyasını altüst edecekti.

1874’te Monet İzlenim, Gündoğumu adlı resminin yer aldığı bir sergide kendisi gibi düşünen bir grup genç sanatçıyla tanıştı. Bir eleştirmen, sergide gördüğü bu resmi, tamamlanmamış “izlenimci” çalışmalardan biri diye nitelendirmiş ve onu bitmiş bir eserden ziyade eskize benzetmişti. Genç sanatçılar grubu ise bu eleştiriye tepki göstermek yerine eleştirmenin tanımlamasını benimseyip yollarına devam ettiler.

Monet – Gündoğumu Tablosu

Eleştirmenlerden olumsuz tepkiler alsa da Monet’nin gerek sanat çevreleri içinde gerekse halk arasında gördüğü ilgi ilk izlenimci serginin ardından giderek arttı. Ne yazık ki tam da o günlerde eşi ve ilham perisi Camille Doncieux vereme yakalandı ve 5 Eylül 1879’da Monet’ye iki çocuk bırakarak bu dünyayı terk etti. Monet büyük bir üzüntü içinde çalışmalarını sürdürdü.

Gıverny’nin Açık Hava Atölyesi

Karısının ölümünün ardından Monet, çocuklarını alıp aile dostu Ernest Hoschede ve karısı Alice’in evine taşındı. Ernest, eve fazla uğramıyordu ve Ailce ile Monet arasında çok geçmeden yakın bir arkadaşlık doğdu. Bu ilişkinin daha baştan beri aşk ilişkisi olduğuna inanan çok insan vardır. Onların bu ilişkileri bir yana, birleşik aile birkaç yıl Fransa’yı dolaştıktan sonra nihayet Giverny köyüne yerleşti ve Monet en ünlü resimlerinin çoğunu burada yaptı.

Göz alıcı manzaralarla dolu bu küçük köy, Monet’nin çalışmaları için biçilmiş kaftandı. Usta bir ressam olarak başarısı Giverny’ye taşındıktan sonra çarpıcı şekilde arttı. Nitekim 1890’da, kiraladığı evi satın alabilecek güce ulaşınca orayı bir çeşit açık hava atölyesine baktı. Resimleri için mülküne çekidüzen verdi. Sonraki yıllarda Giverny’deki evinin ortamı, resimlerinin başlıca konusu oldu. 250 civarında olan bu resimler arasında, o meşhur Nilüferler serisi de yer aldı.

Sonuna Kadar Sanatçı

Hayatının sonuna doğru Monet Avrupa’yı dolaşıp çoğunlukla manzara resmi yapmakla beraber, Giverny’deki evinin çevresinde seri resimlerine de devam etti. 1914 dolaylarında katarakta yakalanınca, büyük ihtimalle dünya görüşü ve renk seçimi bundan etkilendi. Fakat ne olursa olsun resim yapmayı bırakmadı. 1926’da akciğer kanserinden ölene kadar resim yapmaya devam etti.

84,6 milyon dolara satılan Claude Monet’in “Çiçek Açan Nilüferler” tablosu

Ölümünü takip eden yıllarda resimlerinin değeri ve onlara gösterilen ilgi tarihte çok az sanatçıya nasip olmuş bir seviyeye ulaşmıştır. Eserleri, dünyanın çeşitli yerlerindeki müzelerde görülmekte ve müzayedelerde on milyonlarca dolara satılmaktadır. Nilüferler serisinden bir tablo 2008’de 80 milyon dolara alıcı bulmuştur.

Yazar Erencan DURMAZ

Bir cevap yazın

Tanrı’nın Kimsesiz Çocuğu

Masal