Yıllar önce çocuklar, anaokulunda hatta ilkokul birinci ve ikinci sınıfta zamanlarının çoğunu oyun oynayarak geçiriyordu. Blokları diziyorlar, resimler çiziyorlar ya da kafalarında veya sınıf arkadaşlarıyla hayali dünyalar yaratıyorlardı. Ancak giderek bu aktiviteler yerini daha üst sınıflardaki gibi öğretmen kontrolünde verilen didaktik bir ders anlatımına bıraktı. Bugün baktığımızda okullarda formal eğitim artık 4 ya da 5 yaşında başlıyor ve şu düşünce giderek yayılmaya başlamış durumda: Eğer erken yaşta başlamazlarsa, çocuklar okuma ve matematik gibi önemli konularda geri kalır ve bir daha asla diğerlerinin seviyesine gelememe riskine girerler.
Bu düşüncenin dayanağı da şu: Erken başlamak demek daha fazla öğrenmek demektir. Erken kalkan yol alır mantığı.
Ancak bu yaklaşımın uzun vadede başarıyı geliştirdiğine dair çok az kanıt varken, aksine tam tersi bir etki yarattığı da görülmektedir. Duygusal ve bilişsel gelişimi potansiyel olarak yavaşlatmak, gereksiz strese sebep oluyor ve belki de bu durum çocukların öğrenme arzusunu yok ediyor.
Erken yaşta ve öğretmen kontrolünde, akademik eğitime zorlanan çocukların bu tür bir eğitimle keşfedebilen ve inovasyon yapabilen insanlar yetiştirmek konusunda başarısızlığın söz konusu olacağı ve sadece pasif bilgi tüketicisi olan, yeni şeyler keşfeden değil başkalarını takip eden insanlar olarak hayata atılacakları kaçınılmazdır.
Gelecek yüzyıl için hayal ettiğimiz insanlar hangileri peki?
Bazı araştırmalar okuma ve diğer alanlara yönelik erken yaşlarda yapılan derslerin öğrencilere yardımı dokunabileceğini söylüyor. Ancak bu olumlu etki geçici maalesef. 2009 yılında Almanya Alanus Üniversitesi’nin eğitim araştırmacılarından Sebastian P. Suggate, 50′den fazla ülkedeki 15 yaşındaki 400 bin çocuğu değerlendirerek erken yaşta okula başlamanın hiçbir avantaj sağlamadığını buldu. Dr. Suggate tarafından 2012 yılında yayınlanan bir başka araştırma ise 83 öğrenciden oluşan bir grubu birkaç yıl boyunca değerlendirdi. Araştırmanın sonunda 5 yaşında okumayı öğrenmeye başlayan çocukların, daha geç yaşta öğrenmeye başlayan çocuklara göre okuduğunu anlama konusunda daha kötü olduklarını buldu.
Tüm bu bilimsel verilere rağmen eğitimciler okuldaki oyun zamanını kısaltmak istiyor. Oyun genellikle bir yere ulaşmayan olgunlaşmamış bir davranış olarak algılanıyor. Oysa oyun çocuklar için hayati bir öneme sahip ve çocuklar oyun sayesinde sabretmeyi, dikkatlerini ve duygularını kontrol etme gibi birçok olumlu soysal ve duygusal davranışı başlatırlar ve edinirler. Okuma, mesela yürüme gibi “doğal” olarak gelişmiyor. Çünkü insanoğlu sadece 6000 yıldır okuyabiliyor. Okumak teşvik edilebilir ama zorlanamaz bir şeydir. Oysa bugün okullar veya öğretmenler bunu sıklıkla yapıyor. Bunun için de eğitimcilerin ve politikacıların bilime ve var olan bilimsel kanıtlara daha fazla kulak vermesini umut ediyorum.
Erken başlayan eğitim yaşının araştırılarak belirlendiğini sanıyordum. Burda verilen örneklerle bizim eğitim sistemimiz tamamen ters ve ben de eğitime başlama yaşının 5’lere düşmesinin yanlış olduğunu düşünüyorum.