Aşk mı mantık mı? Kiminiz aşk diyordur, kiminiz mantık… Mantık diyenlerin önünde saygıyla eğiliyor, onlara çok imrendiğimi söyleyerek konuma dönüyorum. Nerden çıktı bu soru diyebilirsiniz. Hemen açıklık getireyim; Stefan Zweig’ın bu kitabını okurken aklınızda hep bu cevabı olmayan ikilem dolaşıyor. Çünkü duygularının peşinden koşan bir kadının hayatının 24 saatine tanıklık ediyorsunuz. Bazen kızarak, bazen eleştirerek, bazen de hak vererek, helal olsun diyerek…
Bir otelde kalan tatilciler üzerinden başlayan hikaye zamanla küçülerek bir kadının hayatına hatta 24 saatine kadar daralıyor. Kısa ama yaşarken ne kadar uzun ve dolu olabileceğini ise okurken anlamlandırıyorsunuz.
Hikaye otelde kalan evli ve iki çocuk sahibi Madam Henriette’in kocasını bırakıp bir adama kaçmasıyla başlıyor ve diğer tatilcilerin bu konu üzerindeki düşünceleriyle hatta hararetli tartışmalarıyla devam ediyor.
Çoğu insan kadını haksız bulurken sadece bir kişi – hikayeyi ondan dinliyoruz- kadına hak veriyor. Yani anlatılan bu 24 saatin Madam Henriette’e ait olduğunu düşünüyorsanız yanılıyorsunuz. Bir yandan evli ve çocuklu birinin hiç tanımadığı biriyle kaçmasını uygun bulmayanlarla karşılaşıyorsunuz, diğer yanda ise bir kadının 24 saat gibi kısa bir zaman diliminde yaşadığı aşkı, pişmanlığı, öfkeyi ve üzüntüyü tam anlamıyla hissediyorsunuz.
Hangisine hak verirsiniz bilmiyorum ama “Hayat kısa”… O yüzden güzel 24 saatler biriktirmeniz dileğiyle.
İyi okumalar.
Şimdiden iyi okumalar o halde, yorumlarınızı bekliyorum.
Yazarın bir kitabını okudum ama bir kaç kitabını daha okumayı düşünüyorum. Bu eseri de öncelik vereceklerimden 🙂