Akıllı telefonlar hayatımıza aklıyla gelip deyim yerindeyse bizim aklımızı başımızdan aldı. Onsuz yapamaz, elimizden düşüremez olduk. Haksız da sayılmayız tabi ki… Takvim, kol saati, navigasyon, sözlük, fener, mp3 çalar, fotoğraf makinası, çalar saat, kitap… Ne ararsak onda buluyoruz. Ama hiç şu açılardan bakmış mıydınız telefonlarınıza?
Aklımıza bir şey takılmıyor, her şeyi biliyoruz.
Atıyorum; Dandanakan Savaşı’nın tarihini mi unuttuk, hemen istemsizce uzanıyor elimiz telefonumuza, düşünüp de ne yoracağız kendimizi. Her şeyi bilen, cebimizde taşıdığımız Google var içinde. Ona sorup hatırlıyoruz ya da öğreniyoruz bilgileri.
Kireçlenmeye iyi geliyor.
Nasıl iyi gelmesin? Aklımıza takılan her şeyi Google’a sormaktan, birbirimizle yüz yüzeyken yapmadığımız muhabbetleri takır takur yazarak yapmaktan, bazen klavye delikanlılığına soyunmaktan sürekli parmaklarımızın aktif olması sağlık sektörüne ufaktan yaramıştır diye düşünüyorum.
Yeni bir sektör sağlıyor; hackerlık…
Sağlık sektörüne faydası dokundu derken insanlığa zararlı yeni bir iş (?) ortaya çıkardı. Her ne kadar istenmeyen bir durum olsa da bazıları bu sayede köşeyi döndü.
İş gücünü azaltıyor.
Ceplerimize akıllı telefonlar girdiğinden beri kredi kartı ekstrelerimizden tutun da faturalarımıza kadar ve hatta daha eskilere gidecek olursak gelmesini dört gözle beklediğimiz mektuplar da cebimize girmiş oldu ve böylelikle postacılar da kısmen rahata erdi.
Fotokopi görevi görüyor.
Rahata eren tek meslek grubu postacılar değil elbette, öğrenciler de nasipleniyor bu akıllı icattan. Kopya çekmek için kullanmalarını geçtik, artık doğru düzgün defter bile tutmuyorlar. Hemen tahtanın fotoğrafını çekiyorsun, galerinde saklıyorsun… Sonra açıp çalışıyor musun orası muamma (!)
Kullanan kişinin gazeteci olma isteğini yerine getiriyor.
Artık herkes bir nevi gazeteci… Televizyondaki bütün programların whatsapp ihbar hattının olmasıyla birlikte sanırım muhabirler ordan oraya koşturmuyorlar artık, yurdum insanı büyük bir özveriyle yardımcı oluyor kendilerine.
Bazen bankamız oluyor, bazen oyun arkadaşımız…
İndirilen uygulamalarla birlikte sadece iletişim aracı olmaktan çıkıyor, ihtiyacınız olan şey her neyse ona dönüşüveriyor. Sıra beklemek yok, hadi bekledin diyelim sıra beklerken sıkılmak yok… Bulunmaz nimet maşallah…
6. duyu organımız olarak görev yapıyor.
Canlı ve cansız varlıkları algılamamızı sağlayan 5 duyu organımıza adeta bir tane daha eklendi. Nasıl ki onlardan biri olmayınca hayatımızda aksaklıklar meydana geliyor, telefonsuz kaldığımız durumlar da onlardan farksız.
Kavgaları azaltıyor.
Telefonla kavganın ne alakası var demeyin, hemen şöyle açıklıyorum; sürekli telefonlarımızla uğraştığımız için haliyle asosyal oluyoruz ve kavga etmiyoruz 🙂 Ama bir sonraki maddeye bakarsanız durum birazcık değişiyor;
Kavgaları artırıyor.
Asosyal olsak da biz de etten kemikten yaratıldık diyoruz ve başlıyoruz kavgaya. Sebepler ise şöyle; yok neden çevrimiçisin, yok gördün de cevap yazmadın, son görülmen gece yarısını geçmiş, oysa ki bana yatıyorum demiştin… vs.. vs… Öyle ki ayrılmalara kadar gider bu durum.
Duygusal bağı sadece prizle kuruyoruz.
Ayrılmalar artınca da duygusal bağ kurabildiğimiz tek şey prizler oluyor. Ondandır işte girdiğimiz her yerde gözümüzün priz araması. Arayan soran olmasa da o şarj %100 olacak!
Tuvalette geçen zamanı verimli hale getiriyor.
En işlevsel özelliği de bu olsa gerek. Güldüğünüze göre size de öyle geliyor…
Elinize sağlık, çok güzel bir yazı olmuş..