Modern yaşamı bırakıp dağın başına yerleşen bir çiftin hikayesini okumuştum. Her şeyden vazgeçip hiç bilmedikleri bir yere yerleşip bu ıssız coğrafyada ilkel bir yaşam sürüyorlardı. Toprağı ekip biçerek, hayvan besleyerek ve kendi ekmeklerini kendileri yaparak yaşıyorlardı ve bir de çocukları olmuştu bu güzel doğanın kucağında. Bir ayağı köy hayatında olan bizim gibi toplumlar için alışık olmadığımız bir durum değil elbette yalnız kendileri ile röportaj yapan kişinin sorduğu şu soruya verdikleri cevabı çok beğenmiştim ve çok da hak vermiştim.
-Bu dağın başında olmaktan korkmuyor musunuz?
-Hayır hiç korkmuyoruz. Bizce şehirde çok daha fazla korkulacak şey var. Dolandırıcılar, hırsızlar, katiller, sapıklar, uyuşturucu müptelaları ya da psikopatlar…
Adamımız haklı bayanlar baylar şimdi dağılın !!!
Ülkemiz nüfusunun büyük bir çoğunluğunun şehirlerde yaşadığını düşünürsek size bu soruyu sormak saçma olmayacaktır; KORKMUYOR MUSUNUZ?
Trafikte, okulda, iş yerinde, sokağınızda, apartmanınızda, çarşı-pazarda kimseye bulaşmadan gezip tozmak neredeyse imkansız hale geldi. Tv haberlerinde, gazetelerde ülke ve dünya gündeminden hiç de iç açıcı haberler duymuyoruz. Her yer vahşet, katliam, savaş ve sevgisizlikle dolu.. Empati kuramayan, hoşgörüsüz, saygısız ve sevgisiz bir topluma doğru giden yolu medeniyet olarak bize yutturanlar toprak ile bağımızı koparmak için bize yalan söylediler.
Bizleri bayramlarda bile köyümüze büyük anne ve büyük baba ziyareti yerine sahil kenarlarına ve lüks yerlere yönlendiren bu tek dişi kalmış canavarın tek derdi bizi toprağımızdan koparmak.
Alışveriş yerlerinde aradığınız organik, taze, temiz ne varsa köylerimizde iken biz yine lüks mekanlardan sosyal medya hesabımıza fotograf atmak için yarışacağız.
Biliyorsunuz lafı pek uzatmıyorum. Gününüz toprak koksun efendim.