Yaşantımızdaki davranışlarımız bir amaç doğrultusunda hareket etmektedir. Karnımız acıktığında ayaklarımız bizi ya mutfaktaki buzdolabımıza yöneltir veya karnımızı doyuracağımız bir mekana. Bu içsel, fizyolojik bir olgu olup güdü olarak karşımıza çıkar. Güdü, bir davranışı başlatan ve yön veren içsel bir güçtür. Davranışlarımızın hangi amaçlara yöneleceğini, davranışı başlatan güdülerimiz belirler. Açlık güdüsü yemek bulmayı arzularken, başarılı olma düşüncesi bizi başarıya ulaştıracak davranışları bulmaya, popüler biri olmak istiyorsak insanlarla sosyalleşmeye yöneltir.
Gerçek Açlık
Hayatımızı devam ettirebilmek için en temel ihtiyaçlarımızın karşılanması gerekmektedir. Yemek yemek, su içmek, nefes almak gibi. fizyolojik ihtiyaçlarımız organizmamızda genel bir rahatsızlık durumunun ortaya çıkmasına neden olur. Bu rahatsızlığın sonucu olarak dürtülerimiz ortaya çıkar. Dürtülerimiz bizi hedefe yönelterek ihtiyaçların giderilmesi için bizlere yol gösterir. Bedenimizin fizyolojik dengesini korumak için sağlıklı beslenmeye dikkat edelim.
Cinsel Açlık
Aşırı cinsel içgüdülerin tatmin edilememesi sürekli bir doyumsuzluk halidir. Aslında hastalık hali desek abartmış olmayız. Kişinin arzusu ve gücü cinsel isteğin şiddet derecesini belirleyebilir. Çevresel faktörler, toplumların yaşayış tarzı, bireylerin toplum içerisindeki yeri, eğitim düzeyi, bireylerin psikolojik ve fizyolojik durumları, cinsel konularda kulaktan kulağa öğrenilmiş bilgiler ve buna benzer birçok etken cinsel açlığa yöneltebilir. Bireylerin kendisini fizyolojik ve biyolojik olarak tanıması, eksiklik varsa bu konu üzerinde uzman birinden destek almaktan çekinmemesi gerekmektedir. her konuda olduğu gibi eğitim şart diyor, eşlerin birbirlerine aşk, sevgi ve tutkuyla bağlanmasını diliyoruz.
Bilgi Açlığı
Sokrates’in dediği gibi “bildiğim tek şey hiçbir şey bilmediğimdir” Çoğumuzun her şeyi bildiğini zannedip aslında çok az bilgiye sahip olduğumuzu itiraf edememe halimiz olarak nitelendirsek yanlış bir düşünce olmaz diye düşünüyorum. Olayı basite indirsek rahatlayacağız ama bunun farkında bile bazen olamıyoruz. Günümüzde bilmiyorum demek sanki bir suç işlemiş gibi algılansa da bunu karşısındakine hissettirmek istemez. Cahilliğimizi saklamak isteriz. Kulaktan dolma bilgileri kullanmak ister, kaynağını araştırmayız. “Bilgi” sonsuz olandır, yücedir, güçtür. Ona ulaşmak istersen izlenecek yollar kolaydır. Size zorluk çıkarmaz. Rahmet elçisi Hz. Muhammed (sav) “ilim çin de dahi olsa öğreniniz” diyerek bilginin ne kadar kıymetli olduğunu dile getirmiştir.
Duygusal Açlık
Hemen hemen yaşantımızın her evresinde karşımıza çıkar. Daha bebekken anne kucağından uzaklaştığımız anda bile ağlamaya başlar ilginin alakanın üzerimizde olmasını isteriz. Büyüdükçe kendimizi, çevremizi tanıdıkça bu açlık her geçen gün artmaya devam eder. Samimi olduğumuz bir arkadaşımız başka biri ile iletişime geçtiği anda bile içimizde bu açlığın tavan yapmasına sebep olabilir. Duygusal açlıkla mücadele edilebilir mi ? diye aklımıza soru gelebilir. Bunu mantığımızla çözmek bize fayda sağlayacaktır. Yapılan bir araştırmaya göre kavramsal davranışlar terapisinin duygusal acıkmaya karşı oldukça etkili olduğu belirlenmiştir.
Sosyal Açlık
İnsanın “nerede o eski günler” diyesi geliyor. Günümüzde insanlar aşırı sosyal gibi görünüyor olsa da gerçek manada bunu söylemek biraz zor görünüyor. Herhangi bir mekanda veya bir arkadaş, aile ziyaretinde teknolojinin son nimetleri olan ürünleri elimizden düşürmüyor veya televizyon karşısında gözümüzü alamıyoruz. Sosyal medya kullanıcıları olarak arkadaş listemizde yüzlerce binlerce kişi ekli olmasına karşın gerçek manada karşılıklı sohbet edeceğimiz kişilerin sayısında her geçen gün azalma olduğunu çok rahat bir şekilde gözlemlememiz mümkün. Sanal dostluklar yerine gerçek dostlar arkadaşlar bulmalıyız. Karşılıklı sohbet biz insanların en sosyal halidir. Bundan asla vazgeçmemeliyiz.
Her duygumuzun, güdümüzün tatmin olma noktası vardır. Her şeyin ölçüsünde olması en iyisidir. Ne fazla ne eksik…